05 Eylül 2011

Ekmek Bulamıyorsanız Biraz Daha Arayın

Geçen yıl yakın bir arkadaşımın "orada rüzgar bir farklı esiyor" demesiyle meraklanıp gitmiştim Bozcaada'ya. 4 günün sonunda ada çözemediğim bir etki bırakıp beni gönderdi. İstanbul'a döndüğümde acaba adada farklı olan neydi diye çokca düşündüm ama bulamadım. Rüzgar mı, deniz mi, üzüm mü, şarap mı? Hiçbiri değil. O zaman 2. defa gidersem herhalde çözerim dedim ve bu hafta tekrar gittim. Hatta bu sefer motorla gittim ki altını üstüne getireyim de anlayayım şu adanın olayını. Tesadüf olmalı ki o hafta 45 bin kişi daha adaya giriş yapmış. Tabii ben "adada bir şey var ama ne, bir şey var ama ne var" diye düşünürken o gün bir şeyin olmadığını farkettim. Ekmek! Gelen kalabalığa ne ekmek yetmiş ne de yemek. Hatta yol bile yetmedi gelen araçlara. Yazık değil mi bu gelen insanlara. O kadar yol gelsinler, feribot sırası beklesinler, gelip Türkiye'nin en pahalı otellerinde kalsınlar, sonra buz gibi suda titreye titreye yüzsünler, akşama acıktık dedikleri anda ekmek olmasın. İstanbullu İstanbullu olalı böyle eziyet görmedi.

Bayramda İstanbul'da kalanlar hallerinden gayet memnunlarmış. Onlar 15 milyonluk yerde 5 milyon kişi yayıla yayıla oturdular, köprülerden salına salına geçtiler, bildiğin bayram yaptılar. Aslında bu ekmek olayı önemli ama bu yazıyı ben Bozcaada tanıtımına çevireyim, moda ya şu aralar. Şimdi öncelikle Bozcaada 4 tarafı denizlerle çevrili bir kara parçasıdır. Tarihi dokusu ile öne çıkıp Haluk Şahin, Feridun Düzağaç ve Ata Demirer'i aynı potada eritmiştir. Tavsiyelere gelince, Ayazma'ya gidin yüzün, ama dikkat edin su çok soğuk. Sonra Koreli'ye gidin, akşama da rüzgar güllerinin oraya güneşin batışını çekmeye gidin, ya da daha önce çeken bir tanıdık varsa ondan isteyiverin. Yer aynı yer, güneş aynı güneş, makinalar da Canon veya Nikon hemen hemen aynı, eğer sen de Picasso değilsen zaten daha farklı resmedemezsin. Şimdi çok önemli bir husus daha var. Bu adada tam 13 tane Rum varmış. Nesilleri tükenmek üzere yani. Gidin onları bulun, evlerinden çıkartın, onlara "eskiden nasıldı ada", "ya siz niye terketmediniz", "sabah ilk feribot kaçta" gibi sorular sorun. Sonra da herkes adaya yerleşme senaryosunu yazsın, bağ evi falan alın, şarap üretin. Ama bak hepiniz birden yerleşecekseniz toplam sayıyı verin,fırıncı Tahir abi ona göre ekmek çıkarsın.

Bu gidişimde adalı bir arkadaşla tanıştım. Yaşı benden biraz büyük, oturduk, uzun uzun içtik, konuştuk. Bana dedi ki; "Şu an benim ve ada halkının bu İstanbullu istilası altındaki hissiyatını anlamak istersen bir kere kışın gel, adanın normal halini gör, sonra o yaz tekrar gel, o zaman bizi anlayacaksın". Bana da mantıklı geldi, hem bu adanın olayını da çözerim belki. Bir de "sen adaya tatil yapmaya gelmiyorsun, adayı sevmişsin ondan geliyorsun" dedi. Doğru galiba da boşverin beni bu 45 bin İstanbullu ne yapsın. Bayramda İstanbul'da kalanlar onlar hiç gelmesin diyor, sen adaya gelmesinler diyorsun, yazık değil mi onlara. Bir de ekmeksiz kaldı adamlar.

Evet fırıncı Tahir abi şimdi tüm İstanbul'un duygularına tercüman oluyorum. Ekmek, şarap, sen ve ben diye bir şarkı var bilir misin abi? Şarap bol maşallah da ekmek yok abi ekmek. İstanbullu trafik çeker, gürültü çeker, çok stresli çalışır ama ekmeksiz kalmaz abi. Hatta bazı arkadaşlar salata yerken, makarna yerken yanında ekmek yemez ama o onların kendi tercihidir, bunu da bilesin.

Saygılarımla.

4 Eylül 2011
Bandırma-Yenikapı Feribotu (Kanal 24 açık, tematik bir film var, ses kapalı, uzaktan alt yazı okunmuyor)

0 yorum: