17 Ocak 2012

Social Crm Bir Trend Değildir

Son yıllardaki değişim hayatımıza yeni kavramları daha sık sokmaya başladı. Belki de Web 2.0 kavramını bu hızlı değişimin miladı olarak kabul edebiliriz. Hem kullanıcıların web davranışları hem de tasarımsal bazı öğelerle Web 2.0 tanımlandığı şekilde kısa sürede kavram olarak oturdu. Madem ki Web 2.0 tuttu buradan devam edelim denilip hızlıca Web 3.0'a geçildi ve Web 2.0'da olduğu gibi benzer maddeler Web 3.0 için de listelendi. Ama ortada bir problem vardı,  Web 3.0 aslında hemen hayata geçebilecek bir kavram değil bir süreçti. Bir taraftan da tüketim toplumunun yeni alışkanlıklarıyla hemen Web 3.0'ı da tüketelim sonrasında 4,5,6 gelsin sabırsızlığı yaşandı. Gerçi az da olsa 4.0 ve 5.0'dan bahsedenlere rastladık. Diğer taraftan Web 3.0'da konuşulan kavramlar oldukça teknik ve zahmetli kavramlardı, ne yazık ki alıp evde uygulanamıyordu.


Günümüze gelirsek sosyal medyanın hayatımıza hızla entegre olmasını Web 2.0.'a benzetebiliriz. Aynı şekilde Web 3.0'ın başına gelen tehlike de 2012'in popüler trendlerinden birisi olan Social Crm'in başına gelebilir.Trend olan kavramlarda yaşanan bir problem de bu kavramların bilinçli veya bilgisizce yanlış ve eksik olarak tanımlanması. Öncelikle ben Social Crm'in ne olmadığına dair birkaç şey söyleyeceğim.


Social Crm, sadece sosyal medya veya sadece Crm değildir. Geleneksel Crm metodlarını çok iyi bilmek zorundasınız, aynı zamanda sosyal medyayı da çok iyi bilmek zorundasınız. Ama işin en kritik kısmı müşterilerin artık sosyal medya ile davranışlarının nasıl değiştiğini inceleyip bunu geleneksel Crm metodlarıyla sentezlemektir.

Social Crm sadece sosyal medyayı dinlemek değildir. Dinlemek sosyal medya stratejilerinin tartışmasız ilk adımıdır, hatta Social Crm'in de ilk adımlarından biri olarak kabul edebiliriz. Ancak sadece dinleyerek Social Crm yapamazsınız.

Social Crm, sadece sosyal medyada şikayet yönetimi yapmak da değildir. Hatta sadece şikayet yönetimi yapmak bir sosyal medya stratejisi de değildir.

Sosyal medya takibi ve yönetimi için standart bir hizmeti, Crm için de belli bir noktaya kadar standart bir aracı kullanabilirsiniz. Ama Social Crm için tamamen kendinize özel bir yol izlemek zorundasınız.

İşe Social Crm'in uzun vadeli bir strateji ve kavram olduğunu kabul etmekle başlayabiliriz. Diğer taraftan birçok firma hala geleneksel Crm'i hakkıyla yapamıyorken Social Crm'i nasıl entegre edecek gibi mantıklı bir soru var. Şahsi fikrim Geleneksel Crm ve Social Crm şu an farklı kavramlar gibi görünse de bir süre sonra (5-10 yıl) ilk kelimeleri düşecek ve hepsini içerisinde barındıran Crm kalacak. Bunu öngörüp ortak bir strateji ile ilerlemek geleneksel Crm süreçlerindeki eksiklikleri de kapatacağı gibi, kendileri için büyük bir fırsat yaratacaktır.

01 Ocak 2012

Eğitim ve Sosyal Medya

29 Aralık'ta Işık Üniversitesi'nde Eğitim ve Sosyal Medya konferansı düzenlendi. Prof. Dr. Erdal Balaban'ın koordinesinde Akademik ve Sektörel bakış olarak 2 farklı oturum yapıldı. Benim de sektörel bölümde "Eğitim ve Sosyal Medya Takibi" başlığında bir sunumum oldu. Daha çok sosyal medyayı bir öğrenme aracı olarak nasıl kullanırız ve bilgilerin güvenilirliğini belirlememiz için gerekli metriklerden bahsettim. Aşağıda sunumu paylaşıyorum.





Çok fazla şey konuşuldu ve konferansı Erdal Hoca'nın "50 yıl sonra okullar kalacak mı" sorusunu tartışarak kapattık. Bence bu sorunun cevabını daha rahat verebilmek için su an yaşamakta olduğumuz dijital devrimi en azından sindirmemiz gerekecek. En azından bilgi kavramının ve bilgiye ulaşma yöntemlerinin standart hale gelmesini bekleyeceğiz.

17 Aralık 2011

B2B İş Modelindeki Girişimlere Tavsiyeler

İş modeliniz sürdürülebilir olsun
İş modelinizin 5 yıl sonra geçerli olup olmayacağını sorgulayın. Özellikle yeni alanlar için bir çözümünüz varsa bu yeniliklerin gelişimini doğru tahmin etmeniz gerekecektir. Şu an popüler olan ve çok talep alan bir çözüm, 1 yıl sonra sıradan hale gelebilir. Başarınızı 1 yıl boyunca bu tehdite karşı nasıl önlemler aldığınız belirler.

Değer yaratın
Sık sık sunduğunuz çözümün müşterilere nasıl katkı yaptığını sorgulayın. Hangi probleme çözüm getiriyorsunuz? Müşterinize ne fayda sağlıyor? Sizin hizmetinizi kulllanmadıkları zaman hayatlarında ne değişir? Bu soruların cevabı net değilse muhtemelen bir süre sonra hizmetinizi kullanmaya devam etmeyeceklerdir. Bu durumu onlardan öğrenmektense daha öncesinde cevapları kendiniz bulup iyileştirme yapmak hayatınız kolaylaştırabilir.

İşinizi hakkıyla yapın
Her ne iş olursa olsun, yaptığınız iş hakkıyla yapın. Bulunduğunuz sektörde işlerin belli kalitede olmaması sizin sığınacağınız bir bahane olmamalı. Eğer uzun süreli işbirliklerini istiyorsanız işinizi hakkıyla yapın ve bunu karşı tarafa hissettirin.

Dürüst ve güvenilir olun
Genellikle insanlar sizin sunduğunuz çözümle birlikte sizin de kim olduğunuzla ilgilenir. Kesinlikle dürüst ve şeffaf olun. Bazı kriz durumlarında günü kurtarmak adına karşı tarafın bilgisizliğinden yararlanıp çeşitli şeyler söyleyebilirsiniz, ama unutmayın ki herkes düşündüğünüz kadar bilgisiz olmayabilir. Dürüst ve şeffaf olmanız hatalı olduğunuz durumlarda karşı tarafın tölerans göstermesini sağlar.

Müşterilerinizi küçük ve büyük olarak ayırmayın
Elinizden geldiğince tüm müşterilere aynı özeni gösterin. Şu an küçük müşterideki iletişimde olduğunuz kişi bir süre sonra en büyük müşteriniz olabilir.

Rakipleriniz hakkında konuşmayın
Aynı çözümü sunduğunuz bir rakibiniz hakkında kesinlikle konuşmayın. Bu söyledikleriniz tahmin ettiğinizden daha kısa sürede yayılacaktır. Haklı olduğunuz durumlarda bile mümkünse konuşmayın, hele ki haksız olduğunuz ve bunun bariz olduğu durumlarda rakibiniz hakkında olumsuz konuşmak tam bir acemiliktir.

Dışarıya karşı algınızı iyi yönetin
İşinizi hakkıyla ve dürüstçe yapıyor olabilirsiniz ama bunu dışarıya da aynı şekilde yansıtmanız gerekecektir. İletişimde olduğunuz insanların zihnindeki algınızı sürekli canlı ve pozitif tutun.

Sık sık planlarınız revize edin
Yaptığınız planların çoğu tutmaz ama yine de sık sık planlarınızı revize edin. Doğru kararlar verin, dinamik olun ve hızlı uygulayın. Sadece bazı stratejik kararları alırken mümkün olduğunca temkinli davranın, duygusal kararlar vermeyin.

Özetleyecek olursam, eğer sunduğunuz çözüm karşı tarafın temel ihtiyacı haline gelmişse ve siz işinizi düzgün bir şekilde yapıyorsanız çok uzun yıllar bu işbirliği devam edecektir. Müşteriniz için de başka bir çözüme geçmek hem ciddi bir maliyet, hem de büyük bir risktir.

05 Eylül 2011

Ekmek Bulamıyorsanız Biraz Daha Arayın

Geçen yıl yakın bir arkadaşımın "orada rüzgar bir farklı esiyor" demesiyle meraklanıp gitmiştim Bozcaada'ya. 4 günün sonunda ada çözemediğim bir etki bırakıp beni gönderdi. İstanbul'a döndüğümde acaba adada farklı olan neydi diye çokca düşündüm ama bulamadım. Rüzgar mı, deniz mi, üzüm mü, şarap mı? Hiçbiri değil. O zaman 2. defa gidersem herhalde çözerim dedim ve bu hafta tekrar gittim. Hatta bu sefer motorla gittim ki altını üstüne getireyim de anlayayım şu adanın olayını. Tesadüf olmalı ki o hafta 45 bin kişi daha adaya giriş yapmış. Tabii ben "adada bir şey var ama ne, bir şey var ama ne var" diye düşünürken o gün bir şeyin olmadığını farkettim. Ekmek! Gelen kalabalığa ne ekmek yetmiş ne de yemek. Hatta yol bile yetmedi gelen araçlara. Yazık değil mi bu gelen insanlara. O kadar yol gelsinler, feribot sırası beklesinler, gelip Türkiye'nin en pahalı otellerinde kalsınlar, sonra buz gibi suda titreye titreye yüzsünler, akşama acıktık dedikleri anda ekmek olmasın. İstanbullu İstanbullu olalı böyle eziyet görmedi.

Bayramda İstanbul'da kalanlar hallerinden gayet memnunlarmış. Onlar 15 milyonluk yerde 5 milyon kişi yayıla yayıla oturdular, köprülerden salına salına geçtiler, bildiğin bayram yaptılar. Aslında bu ekmek olayı önemli ama bu yazıyı ben Bozcaada tanıtımına çevireyim, moda ya şu aralar. Şimdi öncelikle Bozcaada 4 tarafı denizlerle çevrili bir kara parçasıdır. Tarihi dokusu ile öne çıkıp Haluk Şahin, Feridun Düzağaç ve Ata Demirer'i aynı potada eritmiştir. Tavsiyelere gelince, Ayazma'ya gidin yüzün, ama dikkat edin su çok soğuk. Sonra Koreli'ye gidin, akşama da rüzgar güllerinin oraya güneşin batışını çekmeye gidin, ya da daha önce çeken bir tanıdık varsa ondan isteyiverin. Yer aynı yer, güneş aynı güneş, makinalar da Canon veya Nikon hemen hemen aynı, eğer sen de Picasso değilsen zaten daha farklı resmedemezsin. Şimdi çok önemli bir husus daha var. Bu adada tam 13 tane Rum varmış. Nesilleri tükenmek üzere yani. Gidin onları bulun, evlerinden çıkartın, onlara "eskiden nasıldı ada", "ya siz niye terketmediniz", "sabah ilk feribot kaçta" gibi sorular sorun. Sonra da herkes adaya yerleşme senaryosunu yazsın, bağ evi falan alın, şarap üretin. Ama bak hepiniz birden yerleşecekseniz toplam sayıyı verin,fırıncı Tahir abi ona göre ekmek çıkarsın.

Bu gidişimde adalı bir arkadaşla tanıştım. Yaşı benden biraz büyük, oturduk, uzun uzun içtik, konuştuk. Bana dedi ki; "Şu an benim ve ada halkının bu İstanbullu istilası altındaki hissiyatını anlamak istersen bir kere kışın gel, adanın normal halini gör, sonra o yaz tekrar gel, o zaman bizi anlayacaksın". Bana da mantıklı geldi, hem bu adanın olayını da çözerim belki. Bir de "sen adaya tatil yapmaya gelmiyorsun, adayı sevmişsin ondan geliyorsun" dedi. Doğru galiba da boşverin beni bu 45 bin İstanbullu ne yapsın. Bayramda İstanbul'da kalanlar onlar hiç gelmesin diyor, sen adaya gelmesinler diyorsun, yazık değil mi onlara. Bir de ekmeksiz kaldı adamlar.

Evet fırıncı Tahir abi şimdi tüm İstanbul'un duygularına tercüman oluyorum. Ekmek, şarap, sen ve ben diye bir şarkı var bilir misin abi? Şarap bol maşallah da ekmek yok abi ekmek. İstanbullu trafik çeker, gürültü çeker, çok stresli çalışır ama ekmeksiz kalmaz abi. Hatta bazı arkadaşlar salata yerken, makarna yerken yanında ekmek yemez ama o onların kendi tercihidir, bunu da bilesin.

Saygılarımla.

4 Eylül 2011
Bandırma-Yenikapı Feribotu (Kanal 24 açık, tematik bir film var, ses kapalı, uzaktan alt yazı okunmuyor)

03 Kasım 2009

Değişken Ağırlıklarda Rastgele İçerik

Bir web uygulamasında sık karşılaşabilecek küçük bir ayrıntıyı paylaşayım. Sitede bir bölümde rastgele içerik verildiğini düşünelim. Aynı zamanda bu içeriklerin bazılarını zaman zaman ön plana çıkarmak için tüm içerikler toplamları 100 yapacak şekilde farklı ağırlıklarda olsun.

Bu durumda bu içeriğin veritabanından en hızlı şekilde gelmesi gerekir. Bu performansı 2 küçük eklemeyle çözebiliriz.

Bu ağırlıkları tuttuğumuz alan weight olsun. Önce bu tabloya weightTotal isminde bir alan ekleyelim. Bu alan bulunduğu satıra kadar olan alanların (bulunduğu satır dahil) toplamını tutsun. weightTotal alanını da weight alanının güncellendiği durumlarda tüm weightTotal değerlerini güncelleyecek şekilde çalışacak bir trigger ile güncelleyelim.



Verinin çekilmesi esnasında da T-Sql içerisinde 1 ve 100 arasında rastgele bir sayı seçip bu sayıdan büyük en küçük weightTotal değerli alanı seçtiğimizde bu isteği performanslı bir şekilde çözebiliriz.

11 Eylül 2009

Friendfeed: Hızlı Tüketim Platformu


Friendfeed gittikçe televizyona benzemeye devam ederken, kendi içinde bazen gerçek hayatla alakalı, bazen de tamamen bağımsız gündemler yaratıyor. Dün de gündemden bağımsız olarak bir "Yahoo Meme" konusu vardı. Dün yoğunluğumdan dolayı ara ara da olsa takip etmeye çalıştım. Olaylar şu şekilde gelişti.

* Sunipeyk "Yahoo Meme davetiyesi isteyen var mı?" diye sordu.
* Davetiye usulü olmasından dolayı herkes hemen üye olmanın yollarını aradı.
* Üyeler arttıkça "Haydi kimler üye listeleyelim" girdileri başladı.
* Meme üzerine kelime esprileri havada uçuştu.
* Bazıları bu konudan sıkılmaya başladı.
* Bazıları sıkıldım diyenlerden sıkılmaya başladı.

Bu sabah son durum ne bilmiyorum ama genel memnuniyet derecesi düşük olduğu için çoğu kullanmaya devam etmeyecek. Üretim ve tüketim dengesizliği artarken bir de tüketim hızının artması düşündürücü.

Bazen ortalama insan ömrünün 70 yıl olduğunu unutuyoruz sanırım.

26 Ağustos 2009

Etohum Başvuruları Başlıyor


Bu yıl 2. dönemi başlayacak olan etohum, yeni dönem başvurularını 27 Ağustos'tan itibaren almaya başlıyor. Başvurular http://www.etohum.com/basvuru adresinden yapılabiliyor.

Yeni dönemdeki takvim de şu şekilde olacakmış:

* Eylül 2009 – 31 Aralık 2009 tarihleri arasında başvuruda bulunan girişimcilerle bire bir görüşmelerin yapılması ve uygun adayların belirlenmesi. (Başvuru süreci 31 Aralık tarihinde sona erecektir.)
* Ekim 2009 - Ocak 2010 tarihleri arasında başta üniversiteler olmak üzere eğitim kurumlarında ve merkezi mekânlarda etohum toplantılarının düzenlenmesi, üniversite kulüpleriyle işbirliğine gidilerek internet girişimciliği panellerinin düzenlenmesi.
* 24 Eylül 2009’dan itibaren iki haftada bir gerçekleştirilen etohum Kafe Buluşmaları’nın düzenlenmesi.
* 2009’un Ekim, Kasım ve Aralık aylarında etohum Hafta Sonu Girişimcilik Kampları’nın düzenlenmesi.
* 30 Ocak 2010’da “yatırım yapılabilecek internet girişimci”lerinin seçilmesi.
* Şubat 2010’da yatırım yapılabilecek internet girişimcileri için İnternet Girişimciliği Kampı’nın düzenlenmesi.
* Şubat – Nisan 2010 tarihleri arasında girişimcilere iş planı ve internet sitesi hazırlamak konusunda koçluk hizmetinin verilmesi.
* Mart – Mayıs 2010 tarihleri arasında başta üniversiteler olmak üzere eğitim kurumlarında ve merkezi mekânlarda etohum toplantılarının düzenlenmesi, üniversite kulüpleriyle işbirliğine gidilerek internet girişimciliği panellerinin düzenlenmesi.
* 2010 yılının Şubat, Mart, Nisan ve Mayıs aylarında etohum Kafe Buluşmaları’nın düzenlenmesi.
* 2010 yılının Mart ve Nisan aylarında etohum Hafta Sonu Girişimcilik Kampları’nın düzenlenmesi.
* 21-22 Mayıs 2010 tarihlerinde yatırımcı ve girişimcilerin bir araya getirilerek girişimci sunumlarının gerçekleştirilmesi.
* Mayıs – Haziran 2010 ‘etohum’lama ve ortaklık süreclerinin yürütülmesi.


17 Ağustos 2009

Sosyal Medya Beni Nasıl Etkiliyor?

Sosyal medyayı kullanan ünlülerden takip ettiklerim benim davranışlarımı ne kadar etkiliyor diye düşündüm. Şu şekilde etkiliyorlarmış;
  • Sertab'ın şarkısını çok dinleyip sevdim, radyo dinlemeyen ve televizyonda müzik kanalı izlemeyen birisi olarak bu şarkıyı normalde çok fazla dinleme ihtimalim yoktu
  • Selçuk Erdem'in son kitabını aldım. En son aldığım karikatür kitapları Selçuk Erdem'in Karikatürler 1 ve 2 idi ve alalı yaklaşık 10 sene olmuştu.
  • Birkaç yıldır mizah dergilerini düzenli olarak almam. Aldığım zamanlarda da Penguen ve Uykusuz'dan birini tercih ederdim. Son birkaç haftadır düzenli olarak almaya ve sadece Penguen almaya başladım.
  • Geçen hafta bir gazetenin Pazar ekinde Mirgün Cabas ve Erdil Yaşaroğlu'nun Alp Dağları gezisi röportajını Erdil'i daha yakından tanıyormuş psikolojisiyle okudum.
  • NTV Yayınları'dan çıkan Cahillikler Kitabı 2'yi alıp okumaya başladım
  • NTV'deki Yaz Gecesi programını sadece twitter hesabını aktif olarak kullandığı için düzenli olarak izlemeye başladım.
Bu yaptıklarımdan olumlu olarak etkilendiğim sonucu çıkıyor. Ayrıca bu servisler astronomik paralar kazanmayan, daha mütevazi yaşayan, daha samimi olabilen mizahçılar için çok daha uygun görünüyor. En azından Erdil ve Selçuk için hiç kimsenin aklına Sertab için düşünülen acaba kendisi mi yazıyor, yoksa onun adına başkası mı yazıyor düşüncesi gelmedi.

09 Ağustos 2009

Girişimci Olmak İçin İdeal Zaman Var Mı?


Girişimci olmak için ideal zaman var mıdır? "Deveye sormuşlar, neden boynun eğri" gibi, girişimcilik için hangi şey ideal şartlarda ki başlama zamanı ideal olsun. Zaten bunun için ideal bir zaman olsaydı "Dünya Girişimcilik Günü" diye uydurma bir gün olurdu. Her yıl kutlarken de "Haydi arkadaşlar, bugün girişimci olmak için muhteşem bir gün" şeklinde gaz verilirdi ortama. Hatta aynı gün güzide kanalların ana haber bültenlerinde "çiçeği burnunda girişimciler" ellerinde vergi levhaları ile poz verirlerdi.

Aslında girişimciliğin ilk başlarındaki uzunca bir sürenin "düzenli maaştan mahrum olmak" ve "daha çok çalışmak" şeklinde geçtiğini varsayarsak aslında bu şartlar hiç kimse için hiçbir zaman ideal olmayacaktır. Benim günlük hayatta sıklıkla kullandığım "Kolay olsa herkes yapar" cümlesi bu durumda da "Senin için ideal zaman, herkes için ideal zaman olacaktır" şekline dönüşür.

Peki motosiklet kullanmaya başlamak için ideal zaman var mı? O da yok, aslında girişimcilik için başlama zamanıyla aynı. Düzenli maaş (otomobil,metro vs), daha çok çalışmak (ulaşım için ekstra fiziksel enerji, yağmur,çamur,toz,toprak), girişimci olup batmak (motosiklet kazası) vs. Aslında çevremdekilerden sıklıkla duyduğum "Ben profesyonel iş yaşamı için çok uygunum, girşimci olup da ya batarsak" cümlesiyle "Abi otomobil daha garanti be, ya kaza yapıp ölürsek" cümlesi arasında da pek bir fark yok.

Guy Kawasaki'nin "Girişimci bir iş ünvanı değildir. Girişimci geleceği farklılaştırmak isteyen insanların içinde bulundukları ruh durumudur" sözünü çok sevdim, ideal zaman konusunu da destekleyici oldu sanırım. (Kawasaki aynı zamanda bir motosiklet markası :) )

O zaman ideal zaman içindeki isteğin planlı olmayan bir zamanda açığa çıkmasıymış.

Tüm girişimcilere keyifli sürüşler.

Resim dominicansingapore.wordpress.com sitesinden alınmıştır.

17 Mayıs 2009

Nike Pazar Koşuları


Spor salonlarına bir türlü ısınamadım. Hala spor yapmak deyince aklıma önce koşmak sonra da yüzmek geliyor. 2006 yılının Eylül ayıydı sanırım. Benim düzenli olarak koşma isteğimin,tüm arkadaşlarımın da sabah uykusundan keyif alma isteklerinin arttığı zamanlardı. Buradan benim sabah uykusundan keyif almadığım sonucu çıkmasın :) İşte bu yüzden yanımda koşacak kimse bulmayınca ben de kendimi sabah uykusunun kollarına bırakıp, sabah koşularını bir türlü düzenli hale getirememiştim. İşte böyle kara kara düşünürken birden gazetenin bir köşesinde "Gelin beraber koşalım" başlıklı runturkey.com adresini görmüştüm. Bir taraftan "kosturkiye.com" olsaydı diye düşünerek siteye girince birden martı sesleri ve boğaz manzarası çıktı karşıma. 6 parkur vardı ama hem yakınlık hem de güzellik açısından "Bebek-Kuruçeşme" sahil parkurunu direk gözüme kestirdim :)

İlk Pazar günü erken kalkıp Bebek Parkı'ndaki buluşma noktasına gitmiştim. Önce toplu ısınma hareketleri, sonra tempolara göre 3 gruba ayrıldıktan sonra, her grup bir kondisyoner eşliğinde koşmaya başladı. Biz sahilde koşarken bizim için gelen ambulans da herhangi bir sağlık problemine karşı bizi çaktırmadan takip ediyordu. Koşarken de kondisyonerler ciğer ve nabız durumlarını sık aralıklarla sorup zorluk çekenlere bazı yönendirmeler yapıyordu. Sonbaharda başladığı için çok uzun sürmedi ama ben 3-4 tanesine katılmıştım.

Daha sonra farklı şehirlerde devam etti. Sonraki yıllarda yapıldı mı bilmiyorum ama geçen gün tekrar başladığına dair haber aldım.

Buraya kadar her şey güzel. Tekrar katılmak için düşünürken bir de baktım ki bizim müthiş Bebek parkuru kalkmış, sadece Suadiye, Bakırköy ve Beyoğlu parkurlarında yapılıyormuş. Bana en yakın Beyoğlu gibi görünüyordu ama Beyoğlu'nda nerede koşulacak diye merak edip bu sabah 09:00'da oraya gittim. İlk katıldığımdaki konsept "buluşup koşmak" yerine "mağazada buluşup koşmak" şekline çevrilmiş. Bence eskisi gibi kalsaydı daha iyi olurdu. Mağazada olmasının koşu ayakkabısı, çorap, tişört, şort temini açısından bir takım avantajları olsa da Nike ve mağaza çok fazla ön plana çıktı. 2006'da ben adidas ayakkabılarımla koşmuştum. Hatta benim gibi bir çok insan vardı. Hiç bir şekilde Nike ürünleriyle ilgili bir söylem olmamıştı. Diğer parkurlar sahil olmasından dolayı belki biraz daha farklıdır ama anladığım kadarıyla bir mağazada buluşma durumu her şekilde gerçekleşiyor.

Tüm bu küçük detaylara rağmen Nike gerçekten takdir edilesi bir iş yapıyor, bu sabah yaklaşık 40-50 kişi İstiklal Caddesi'nde koştu. Koşu sonrası kahvaltı ikramı da eskiden olduğu gibi devam ediyor. Unutmadan parkur da şöyleydi. İstiklal Caddesi'nde Nike mağazasından tünele doğru gidilip, Galata Kulesi'nden dönülüyor. Kısacası normal bir şekilde gidilip sarhoş olarak dönülen yol, bu sefer de nefes nefese kalmış şekilde dönülüyor :)

Koş Türkiye koş!