12 Aralık 2008

İki Film Birden

Her şey "seks satar" kuramıyla birlikte, "aşk da satar" yan kuramının bulunmasıyla başladı. Dizilerde, sinema filmlerinde ve reklamlarda hep aşk teması kullanıldı. Anlattığınız hikaye ister darbe dönemi anlatımı olsun, ister kurtuluş savaşı olsun, ister Pearl Harbor olsun mutlaka bir aşk hikayesi barındırdı. Karşımıza hep güzel ve yakışıklı "oyuncu" lar çıkarıldı. İnsanlar kendilerinden birşeyler bulmaya başladı. Sonra bayan ürün tüketim sanayisi büyüdü, sonra sıra erkeklere geldi. O ekonomi de yavaş yavaş büyümeye başladı. Sonra etrafta bazı bayanlardan "ortalıkta da doğru düzgün erkek kalmadı, metroseksüel olmasın, adam gibi olsun" veryansınları duyulmaya başlandı.

Şimdi bu oluşan boşluğu da nasıl doldurabilirsiniz? Şöyle; Recep İvedik ve Muro gibi karakterleri sevimli hale sokarak. Böyle yapınca ne olur? Az önceki veryansında bulunan bayan arkadaşlar "oh be, işte böyle doğal adamlar lazım" şeklinde mutlu olurlar. Erkekler ne der peki; "Vay be ne ayı adamlar varmış, ben o kadar da odun değilmişim" diyerek mutlu olur. Hani bir diğer araştırma sonucu "insanlar kendileri etrafında fakir insanlar olunca daha mutlu oluyormuş" sonucundaki gibi bir mutluluk içlerini kaplar. Bu filmleri sinema yönünden eleştirmeye değer bulmuyorum. Muro'nun abuk sabuk (altında farklı çıkarlar olan) siyasi duruşuna da hiç girmiyorum.

Şimdi ne oldu peki? Bir tarafta eğitimli, yakışıklı ve kibar erkekler kızların aşık olacağı "obje" haline getirildi, diğer taraftan da Recep İvedik ile Muro ve ekibi idol gösterildi. İkisi de sattı mı?, sattı.

Galiba insanlar artık hikayelerde kendilerinden birşey bulmak istemiyor. Artık erişemeyecekleri şeyleri izlemekten mutlu, daha iyi konumda olduğu şeyleri izlemekten gururlu olmaya başlamşlar.

Etiket Analiz Problemleri

Etiketleme kavramı web 2.0'ın en temel yeniliklerinden birisi. Bir içeriğin tanımlanmasında kategori yapısına göre daha esnek ve kolay bir kullanıma sahip. Fakat etikleme konusunda belli başlı bir kaç problem ortaya çıkmakta. Bu problemleri sıralarsak;

* Çoklu çağrışım : Bir kelimenin birden fazla kavramı çağrıştırması.
Örneğin "fasulye" kelimesi hem sebze olarak , hem de yerli bir film ismi olarak kullanılmış olabilir. Bu durumda aynı etiket tamamen alakasız içeriklerde kullanılmış olacaktır.

* Eş anlamlı kelimeler : Aynı kavramın farklı kelimelerle kullanılabilmesi.
Örneğin farklı içeriklerde etiketlenmiş "yaşlı" ve "ihtiyar" kelimeleri aslında anlam olarak birbirleriyle aynı olarak kabul edilebilir, fakat 2 ayrı etiket gibi davranacaklardır.

* Farklı formlarda kullanım : Kelimelerin farklı şekillerde kullanılması, fiil zamanları, kısaltmalar. Kelimelerin özne veya zamana göre farklı şekillerde kullanıldığı durumlardır. Aynı fiilin farklı zaman kullanımlarında farklı şekilde yazılması veya bazı kelmelerin günlük konuşma dilindeki halleriyle kullanılması yine aynı anlamda fakat farklı etiketler oluşturacaktır.

* Farklı dillerde kullanım : İngilizce dışındaki dillerde bazı terimler yaygın olarak ingilizce karşılıklarıyla dil içinde kullanılmaktadır. Özellikle Türkçe'de teknik konularda bu durumun had safhada olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin iki içerik, "veritabanı" ve "database" olarak farklı kelimelerle etiketlenebilir. Yine aynı etiketler farklıymış gibi davranacaktır.

* Yazım hataları : Diğer nedenlerin mantıklı birer açıklaması olmasına rağmen bu durum tamamen ya o anki yazım hatasından veya yazan kişinin o kelimeyi yanlış bilmesinden kaynaklanabilir. Örneğin "yalnız" kelimesi "yanlız" olarak etiketlenebilir.

Bu problemlerin hepsinin "semantic tags", yani iki etiket arasındaki ilişkinin fiziksel değil de anlamsal olarak sağlanması yöntemiyle çözülebileceğini söyleyebiliriz. Zemanta ve DBpedia altyapısı kullanarak hazırlanan faviki "semantic tags" konusuna odaklı bir çözüm sunuyor.

09 Aralık 2008

Semantik Arama Motorları


Bir taraftan fiziksel arama yapan klasik arama motorlarının yerini yavaş yavaş semantik arama yapan yenileri almaya başlayacak, diğer taraftan da varolan klasik arama motorları kendilerini bu yeniliğe uygun bir şekilde değiştirmeye başlayacaklar. Klasik arama motorlarına karşı semantik arama odaklı geliştirilen belli başlı servisleri listelemeye çalışacağım. Hemen hepsi hala geliştirme aşamasında olduğu için kalite konusunda herhangi bir ayrım ve sıralama yapmadan gözüme çarpanları listeliyorum.

1- Hakia : Türk Ceo'su ve çok sayıda Türk çalışanlı Hakia arama motorunun odaklandığı konu popüler yerine kaliteli içeriğe ulaşmak. Aramalar temel olarak 3 kritere bağlı olarak yapılıyor. Kütüphaneciler tarafından önerilen güvenilir web siteleri, en güncel olarak tespit edilen içerikler, ilgili içerikler.

2- Powerset : Bir kaç ay önce Microsoft tarafından satın alındı. Konu, cümle ve sorulara wikipedia içeriğini kullanarak en doğru şekilde ulaşmayı hedefliyor

3- swoogle : Ontoloji, döküman ve terimler içerisinde arama yapan bir semantik arama motoru.

4- quintura : Etikete dayalı bir görsellik sunuyor. Klasik arama motorlarıyla arasındaki fark için de "Dos-Windows" benzetmesini yapıyor. Fark yaratan özellikleri "All-in-one approach", "Context management", "Dynamic data clustering", "Visual semantic cloud", "Easy search" şeklinde listelenmiş.

5- stumpedia : Kendilerini "Human Powered Search Engine" (İnsan odaklı arama motoru) şeklinde konumlandırıyorlar. Site içerisinde arama sonucu gelen sonuçları listeleyip onları oylatabiliyor, istenilen terime ait linkler de kullanıcılar tarafından eklenebiliyor.

6- evri : Kişi, ürün ya da aranılan herhangi birşey ile alakalı yazı, resim ve video içeriklerini listeliyor.

7- Gnod : Kitap, müzik, film ve kişi aramalarına ait sonuçları kullanıcıların ilgilerine göre oluşturuyor. Her birinin neden farklı domainlerde olduğu konusunda bir fikrim yok. Bu sitelere müzik , kitap, film, kişi linklerinden ulaşabilirsiniz.

8- boxxet : Yine kullanıcı ilgilerine göre en iyi içeriği sunmayı hedefliyor

RWW'te yaklaşık 1,5 yıl önce tartışılan Is Google a Semantic Search Engine? konusu hem semantik arama motorlarını anlamak konusunda, hem de klasik arama motorlarının muhtemel geçişi hakkında daha detaylı bir bilgi verecektir, okumanızı tavsiye ederim.

05 Aralık 2008

Sql Server 2008 Programlama Yenilikleri

Nedense database yönetim sistemlerinin yeni versiyonları çıktığında bizde çok heyecan yaratmıyor. Nedeni de çok az yeni özellikle gelmeleri. Bunun nedeni ilişkisel veritabanı kavramının yaygın olması sebebiyle yeni özellikten ziyade varolan servislerde performans artışına odaklanılması. Bu sebeple de her yeni versiyonda yüzde olarak performans kazançları belirtilir. Sql Server 2008'de de çok yeni özellik olmasa da ben özellikle veritabanı programlama ile ilgili hoşuma giden birkaç küçük yeniliği yazmak istiyorum.

* Değişken tanımlama
Benim çok canımı sıkan bir durumdu bu. Önce değişkeni tanımlayıp, sonra başlangıç değerini atamak zorunda olmak.

Declare @userid int
Set @userid=999

Geç de olsa bu özellik eklenmiş

Declare @userid=999

* Toplu insert
Daha önce bir kolaylık olarak yazdığım toplu insert konusu union cümlesine gerek kalmadan çözülmüş

insert into user(firstName,lastName,status)
select "Ali","Yazar",1 union all
select "Veli","Okur",0 union all
select "Veysel","Bakar",1

şeklindeki ifade

insert into user(firstName,lastName,status)
values
("Ali","Yazar",1),
("Veli","Okur",0),
("Veyseş","Bakar",1)

bu şekilde yazılabiliyor

* Merge

İki tablonuz olduğunu düşünün. Biri gerçek kullanıcılarınızın olduğu "user" tablosu, diğeri de herhangi bir kaynaktan topladığınız yeni kullanıcılarınız olan "newUSer" tablosu. Yapmak istediğiniz userid bazında bakıp, olmayanları eklemek, olanların ise bilgilerini güncellemek.

Aşağıdaki cümleyle bu işlem yapılabiliyor

Merge user as u
using newUser as n
on u.userid=n.userid
when not matched by target then
insert(firstName,lastName,status)
when matched then
update set
firstName=n.firstName,
lastName=n.lastName,
status=n.status

* Grouplama Setleri
Bu özellikle de birden fazla gruplama alanına göre sonuçlar aynı select cümlesi içinde toplanmış. Msdn sitesindeki örnek bu ihtiyaç için çok uygun olduğu için direk aynısını kullandım.

Select Region,Country,Store,SalePerson,Sum(TotalDue) as TotalSales
from SalesData
group by grouping sets
(
(Region,Country,Store,SalesPerson),
(Region,Country),
(Country),
(Region)
()
)

şeklinde yazılan sorgu sonucu aşağıda şekilde listelenir



Daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

25 Kasım 2008

Art And Code



JAOO Conference 2008 kapsamında Guy L. Steele Jr. ve Richard P. Gabriel 'in "50 in 50" isimli sunumu. Programlama dillerinin gelişimini anlatmış. İlk başta sıkıcı olmasını beklediğim sunum, görsel sunumun iyi hazırlanmasıyla keyifli bir hale gelmiş. İzlerken Bil. Müh. müfredatındaki "Programming Languages" dersleri aklıma geldi. 2. sınıfın 1 ve 2. dönemlerinde çoğu öğrencinin herhangi bir programlama dilini bilmemesine rağmen, diller arasında karşılaştırma yapılan ders. O dersin önemli ama bir hayli erken verildiği hissiyatına kapıldım. Uzun ama izlenmesi gereken bir sunum.

05 Kasım 2008

Sosyal Ağ İnsanları, Buradalar Tesadüfen


Sosyal ağları etkin kullananlar aslında farkında olmadan hayatlarının büyük bölümünü sosyal ağ endeksli yaşamaya başladılar. Acaba insanlar bunları kullanırken ne düşünüyor?



• Gideceğin herhangi bir semineri, konferansı, etkinliği, iş yemeğini status olarak yazarsın, çünkü sen devamlı bu şekilde yaşarsın, "karşıdaki araziye boş boş bakmak sana yakışmaz"
• Bu etkinliklerdeki resimleri fotoğraf albümüne eklersin, çünkü status olarak yazmak akılda kalmaz, resimler daha etkilidir
• İş dünyasındaki önemli isimleri mutlaka arkadaş listene eklersin. Hiç bir şekilde tanışmamış olsan da, çünkü "Haaa evet o bizim Ahmet abi, ben tanıyorum, istersen arayayım, tüh cebi neydi" şeklindeki diyaloglar senin için bir güç gösterisidir . "Ahmet abi benim facebook arkadaşım".
• Popüler kampanyalara destek verirsin (internet sansürü... ), çünkü "Sen hem işinde son derece başarılı bir kişi, hem de sosyal duyarlılık abidesi bir kişisin"
• Önemli etkinliklere gitmesen de kendini katılımcı eklersin, çünkü diğer katılımcıların kendi isminden haberdar olmasını istersin. Biraz insaflıysan "belki katılırım" seçeneğini işaretlersin. Zaten İstanbul trafiği hiç bitmez, ve her zaman son anda çıkan bir toplantı olabilir.
• O vesikalık resmi profiline niye koyarsın?, çünkü "insanlar vesikalık fotoğraflarında hep güzel ve yakışıklıdır".
• Doğum günü olayına artık daha bir önem verir hale gelirsin, çünkü Facebook sağ tarafta bunları listeler.



• "Ne yapıyorsun" sorusuna daha önce "İyi be ne olsun, iş güç koşuşturma" yanıtını verirken twitter da "Bilmemkimle kahve içiyorum ;)" yanıtını verirsin
• Seni takip eden sayısı takip ettiğinden fazlaysa karizmatiksindir.
• Herkesin senin abuk sabuk mesajlarını takip etmesini istersin ama sen bu konuda çok seçici davranırsın.
• O an ne yaptığın herkesin en çok merak ettiği konulardan biridir.



• Girdiğin içerik çok önemlidir 580 like 1560 yorum almak istersin. Herkes birden fazla like verse iyi olmaz mı diye düşünürsün. Hatta Scoble like verse sonraki 3 gün mutlu olursun
• Her konuya yorum getirmen, her konuyla alakalı söyleyecek birşeylerin var imajı yaratman içindir; hem ekonomik krize çözüm getirirsin, hem Amerika başkanlık seçimlerinde desteklediğin bir aday vardır, hem de GS-FB maçındaki sahaya diziliş taktikleri konusunda fikir sahibisindir.
• Twitter konusundaki takip durumu burada da geçerli
• Eski 3-5 arkadaşını bayramda aramak yerine mesaj atarsın ama sosyal ağlardaki 580 kişinin bayramını kutlarsın.

Bunların bazıları benim için de geçerli, onları okurken gülümsedim :)

28 Ekim 2008

Mustafa Hakkında Çok Şey



Dün sabah Mustafa filminin basın gösterimindeydim. Daha önce alışılagelmiş Can Dündar belgesel kalitesiyle birlikte vizyon filmi olmasından kaynaklı daha özenle yapılmış bir belgesel beklentim vardı. Öncelikle bunu fazlasıyla karşıladım. Tek bir cümleyle anlatmak istersem "Atatürk askeri ve siyasi kimliğinin ötesindeki bir insandı". Bu anlatım filmde bir çok yerde üzerine basa basa anlatıldı.

Aslında izlediğim bir insanın değil de bizim geçmişimizin bir anlatımıydı. Bir çocuğun dedesinden hatıra dinlemesi gibi belki. Acitasyon taktikleri kullanılmadan o duygu geçişini çok iyi yakaladım. Özellikle bir kaç sahne ciddi anlamda etkiledi. O çocukluğumda çok fazla söylediğim "İzmir'in dağlarında çiçekler açar" ı yine bir çocuk gibi dinledim, içimden bir mırıldanma isteği geldi ama kendimi tuttum, sonra ayağımla hafifçe tempo verdim. Bu duygu sinemasal efektler sonucu muydu acaba? Bunu öğrenmek için 24 saat geçmesini bekledim ve ondan sonra yazıyorum bunları. Peki neydi bende bu coşkuyu uyandıran. Bu bir film değildi. Bunlar gerçekti, belki bir süre önce dünyaya gelsem karakterlerinden biri olacağım bir filmin gerçeği. Diğer taraftan acaba bir Amerikan filmi taktikleriyle bir kahramanın yaşamı abartılı bir şekilde sinemaya mı uyarlanmıştı? Hayır, değildi!

Galiba filmin bir çok sahnesinde günümüzle karşılaştırma yapma ihtiyacı duydum. Her karşılaştırmada da büyük bir klişe haline gelen "Neden Atatürk gibi bir lider gelmedi?" sorusunun cevabını düşünerek. Bu sorunun çok uzunca cevapları var. Filmin sonunda da kafamda bir cümle belirdi. "Birşeylerden taviz vermeden, bazı işleri gerçekleştirmenin imkanı yok". Eğer sıradan bir insan gibi yaşamazsanız, bu dünya sizin için sıradan bir dünya olmayacaktır.

Bir de filmin vurgu yaptığı bazı yerler var. Tartışılacak veya bazı insanlarca kendi görüşleri doğrultusunda yoğrulup kötü hale gelecek. Atatürk kelimesinin içini bilinçli bir şekilde boşaltıp sunan veya bazı insani özelliklerini kötü özellik olarak ön plana çıkaran kesimlerin.

Bir de şu aralar çokça konuşulan "kriz fırsat yaratır mı?" sözleri filmde aynen bu şekilde kullanılmış. Bu izlediğim bir ülkenin kriziydi, bir insanın hayatıydı. Bir insanın hayatı; acılarıyla, coşkularıyla, hırslarıyla, merhametiyle, aşklarıyla, zevkleriyle,yalnızlığıyla.

Yakın geçmişten gelen bir lider öyküsü. Bugünün "lider" lerine duyurulur.

21 Ekim 2008

Twine : Bir Semantik Uygulama Denemesi



Daha önce bir kaç yazıda isminden bahsettiğim twine için biraz daha detaya inmek istiyorum. Twine Semantik uygulama odaklı olarak kurulan Radar Networks tarafından geliştirilen ilk servis.




Hakkında kısmına baktığımızda 3 ana adımda kendilerini tanımlamışlar

Organize. As you add information to Twine, it is automatically tagged so that you and others can find it more easily.
Share. Connect with individuals and groups, gather and share content, and engage in discussions around your interests.
Discover. Twine connects you with new people, content and products that match your interests, and also helps other people discover you and your contributions.


Önce sizden kendi hakkınızda bilgi vermenizi istiyor. Sonra bu ilgi alanlarınıza göre gruplara katılmanızı ve içerik paylaşmanızı bekliyor. İlerleyen süreçte de ilgi alanlarınıza yakın kişi ve içeriklere kolayca ulaşabileceğinizi vaad ediyor.

Benzer yapıda aynı dönemlerde hayata geçirilen socialmedian örneği de mevcut. Bu tarz platformları Web 2.0 Rss teknolojisinin Web 3.0'daki devamı olarak düşünebiliriz. Twine Rss'i bir adım ötesine götürerek kişiye özel içerik yaratmayı hedeflemekte. Platformdaki twine'lar aslında sosyal ağlarda kullandığımız grup kavramının karşılığı. Kullanıcının ilgi, beğeni ve paylaşımlarını analiz ederek kişiye özel içerik sunmayı hedefliyor.

Şu an itibariyle bu servislerin şimdiki versiyonlarını semantik web için bir içerik toplama süreci olarak düşünebiliriz.

CEO Nova Spivack'in twine tanımlamasını tekrar edersem;

Facebook - İlişkileriniz içindir
Linkedin - Kariyeriniz içindir
Twine - İlgilendikleriniz içindir.

17 Ekim 2008

Semantik Reklamcılık Nasıl Olacak?

Web 3.0 hala fikir aşamasında ve şu an konuşulan öznel tanımlar zaman içerisinde gerçek uygulamalrla birlikte nesnel tanımlara dönüşecektir. Peer39 CEO'su Amiad Solomon'un Web 3.0 Conference & Expo etkinliğinde RWW'de yayınlanan yorumlarından bazılarını ülkemiz şartlarını da baz alarak değerlendirmek istiyorum.

Salomon, Web 3.0'ın temel tanımının web 2.0'ın ticari modelleri olacağı şeklinde bir giriş yapmış. Başarılı reklamcılığı da doğru insana, doğru zamanda, doğru ürünü yayınlamak olarak özetlemiş.

Semantik reklamcılığın da bu hedefe doğru ilerlerken semantik yaklaşımları kullanan reklam modelleri olduğunu söyleyebiliriz. Ama burada öncelikle bir sorunu tanımlamak istiyorum. Özellikle ülkemizdeki reklam ağlarını düşündüğümüzde, bu modellerde hala mikro olarak bile ilişkili reklam gösterimlerine rastlayamıyoruz. İlişkili kavramını da basit olarak cinsiyet bazlı, şehir bazlı, sosyo ekonomik statü bazlı basit segmentasyonlar yapmak olarak tanımlayabiliriz. Belki de 8-10 yıldır gündemde olan veri madenciliği yöntemleri de hala ciddi anlamda kullanılmamaktadır. Yakın gelecekte global anlamda semantik reklamcılığa yakın çözümlerin kullanıldığı dönemlerde, ülkemizde hala bu geciken teknolojilerin kullanılacağını tahmin ediyorum. Bu durumda global modellerin daha çok kullanılması çok da sürpriz olmayacaktır.



















Diğer taraftan Semantik yaklaşımları kronolojik sıraya göre "Tagging","Statistics","Linguistics", "Semantic Web", "Artificial Intelligence" olarak listelediğimizde 2. grupta olan Google arama motoruna dayalı reklam modelinin hala çok revaçta, belki de hala bazı markalar tarafından farkına varılamadığı gerçeğini de kabul etmemiz gerekiyor.

Diğer önemli nokta ise semantik bir reklam ağının temel olarak web 2.0 tarzı içerikleri temel alacağını varsayarsak, yine web 2.0 uygulamalarında global başarı yakalamış internet şirketlerinin bu anlamda avantajlı başlayacağını söyleyebiliriz.

Özetle, semantik reklamcılığın ticari tarafından dolayı önemli bir yere sahip olacağı açık gibi görünüyor.

12 Eylül 2008

Web 2.0 Bitti ,Web 3.0'ı Beklerken

Techcrunch50 finalistlerinin bir çoğunu inceledim. Yaratıcı fikir olarak projelerin bir kaç proje dışında vasatın üstüne çıkmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu yılki aday girişimlerde direk baskın bir web yaklaşımının olmadığını da görüyoruz . Sonuç olaral global anlamda web 2.0'ın bittiği ama web 3.0'ın da hala çok yakın olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Önümüzdeki 1 yıl içerisinde facebook, twitter, friendfeed gibi kullanıcı davranışlarını temelden değiştirecek fikirler çok fazla çıkmayabilir.

Ülkemizdeki duruma bakarsak aslında bu boşluğu bir çok noktadaki aç pazarı doyuracak projelerle değerlendirmek mümkün. Aslında bunu trendleri biraz geriden takip etmenin, dezavantajları yanında getirdiği bir şans olarak düşünebiliriz. 2012'deki ülkemizdeki e-ticaret pazarının büyüyeceği beklentisiyle birlikte belki de gerçek satışları internetten satışlara yöneltecek yenilikçi fikirlerin denenmesi bu dönemde doğru olabilir.

Ülkemizde hala internetin bir iletişim kanalı olarak kullanılması ve internetin firmalar tarafından hala reklam ve tanıtım mecrası olarak görülmesinden dolayı, iş dünyasının interneti kendi iş stratejilerinin önemli bir yerinde konumlandıracak modelleri araması da bir alternatif olabilir.

Ben web 3.0 döneminin web 2.0'dan çok daha karmaşık olacağını düşünüyorum. İçerik modelleri ve iş modellerinin beraberce kullanıldığı yapılara rastlayabiliriz. Şu anki başlangıç web 3.0 deneme uygulamalarının daha çok içerik odaklı kullanılmasının devamındaki süreçte, bu uygulamalar iş modellerinin içerisinde kullanılacaktır. Bu fark aslında web 3.0'ın, bir türlü iş modelleri bulunamayan web 2.0 ile arasındaki yeni farklardan birisi de olabilir.

07 Eylül 2008

Aylaklığa Övgü

Bertrand Russell Aylaklığa Övgü denemesinde, her insan için günde 4 saat çalışmanın yeterli olabileceğinden bahsetmiş. Bu sayede eğitimin zorunlu bir süreç olmaktan kurtulup insanların boş zamanlarında kendilerine eğitim olanakları yaratacağını, ayrıca insanların kalan zamanlarda ilgi duydukları şeylere daha fazla zaman ayırabileceklerini söylemiş. Örneğin bir ressamın aç kalma korkusu olmadan dilediğince resim yapabileceği gibi örnekler vermiş. Ben örnekleri çoğaltırsam, tiyatroya zaman ayıramayan amatör bir oyuncunun, profosyonel olarak uğraşanlar gibi sezonda bir kaç oyunda yer alabileceği, veya müziğe ilgi duyan bir kişinin albüm çıkarma temposuna girebileceği.

Yine teoride çok doğru olan bir şeyin uygulanma ihtimalinin kalmadığı gerçeğiyle yüz yüze kaldım. Çünkü bu yazıyı haftasonu olmasına rağmen ağır bir çalışma temposunun arasında yazıyorum. Muhtemelen bu yazıyı okuyanların çoğu da aynı durumdadır. Kısaca düşünüp işe devam etmek en iyisi.

Diğer taraftan Bertrand Russell da, iyi bir filozof ve matematikçi olarak adından söz ettirdiği hayatında günde sadece 4 saat çalışmış olmasa gerek.

Cevabı net olmayan bir yazı oldu. Sanırım bu bana garip bir mutluluk veriyor.

16 Ağustos 2008

Kuryeler, Motosiklet, Mesai

Motosiklet kullanmak bence hayatın en keyifli uğraşlarından birisi. Peki hiç keyif amacıyla motosiklet kullananlarla kuryeler arasındaki kullanım farkına dikkat ettiniz mi? Sürüş esnasındaki durumlar, yüz ifadeleri, aldığı keyif veya yaşadığı sıkıntılar. Aslında özünde fiziksel olarak aynı aktivite. Arada tek bir fark var; birisi bunu zorunlu olduğu için diğeri ise zorunlu olmadan yapıyor.

Peki biz çalıştığımız yerlerde işlerimizi zorunlu olduğumuz için mi yapıyoruz? Cevap büyük olasılıkla "evet". Belki de iş diğer maddi ihtiyaçlarımızı karşılaması ve bize sosyal statü sağlaması amacıyla hayata karşı ödediğimiz bir kira. Herkes "çalışmak" zorunda. Doğal olarak da herkes kuryeler gibi motosiklet kullanıyor. Hatta bazen yaptığı işin ne olduğundan bile habersiz bir şekilde. Aslında çalışmak hayatımızın bir parçası değil midir? Sinemaya gitmek, uyumak, futbol maçı izlemek, yemek yemek gibi.

Aslında "çalışmak" kelimesinden bu kavram hakkındaki yanlış apaçık. Bir yazılımcı çalışmaz; "yeni sistemleri hayata geçirir", bir tiyatrocu çalışmaz; "bir karakter yaratır", bir destek elemanı çalışmaz; "müşterinin problemine yardımcı olur", bir yönetici çalışmaz; "çözüm bulur". Tabii ki tüm bunları söylerken işsizlik, farklı pozisyonlarda çalışma zorunluluğu, yanlış meslek seçimi gibi problemlerden bağımsız konuşuyorum.

Ben sinemaya gitme saatlerimi kendi hayatıma göre ayarlayabiliyorsam, çalışma saatlerimi de ayarlayabilmeliyim, çünkü bu da benim hayatımın bir parçası. Mekan ve zaman bağımlı işleri bir kenara bırakırsak aslında son yıllardaki bir çok iş kolundaki üretimin esnek ofis ve esnek çalışma saatlerinde yapılabildiğini görüyoruz. Fakat çoğu çalışanlardan kaynaklı olabilecek uygulamadaki bazı problemlerden dolayı bunların hiç biri hayata geçemiyor.

Diğer taraftan 9-6 mesaisiyle yazılan bir roman, yapılan bir beste, çalışılan bir tiyatro oyunu var mıdır acaba? Peki bu işlerin özelliği hepsinin sanatla alakalı olmaları mı? Bir yazara veya müzisyene sorduğunuzda işinin onu yormaması da belki bu yüzden midir?

Tüm dünyada özellikle internet projeleri için klasik olmayan çalışma ortamları uygulamaya konulmasına rağmen ülkemizde bunun örnekleri ne yazık ki hala yok. Üretmek, servis vermek,çözüm bulmak, kuryeler gibi mutsuz şekilde değil ama seyahat eder gibi.

21 Temmuz 2008

İş Dünyası ve Friendfeed

  • Artık tüm iş ilişkilerimde samimiyet ve sadelik arıyorum.
  • Her cümlesinde 100 defa "efendim" diyen insan tipleri benim için antipatik olmaya başladı.
  • İş yaptığım kişinin işinde uzmanlığı onun yaptığı yalakalıktan çok daha önemli.
  • Bir konu hakkında uzman olduğunu iddia eden bir kişinin aktif ve gelişmelerden haberdar olması gibi bir beklentim var.
  • Artık aptal prosedürlerle vakit kaybetmeyip, daha fazla üretmek istiyorum.
  • Yapacağım işi en kolay yapmak ve gerekli kaynaklara hızlı bir şekilde ulaşmak gibi bir kaygım var.
Acaba yakın zamanda, iş yaşamındaki şirketler ve insanlar Friendfeed gibi bir modele doğru mu gidecek?

Nitelikli, aktif, doğru ilişkilere sahip, aynı zamanda da sade.

12 Temmuz 2008

Eleştirirken Biraz Empati Kurmak

Webrazzi'de Arda'nın twshot yazısı çıktıktan sonra orada bir kaç haksız eleştiri almıştık. Daha sonra haber.gen.tr ile ilgili yazıda yine ismi belirsiz bir kişi tarafından yapıcı olmayan yorumlar geldi. En son Erhan'ın g.ho.st tanıtım yazısı yine çok yapıcı olmayan tarzda eleştiriler aldı. Buna benzer diyaloglar farklı yerlerde de çok sayıda mevcut. Tam da "internet girişimi" diye bir sektörün oluşmaya başladığı hissine kapıldığımız şu günlerde bence yerli üreticiler olarak önemli bir sıkıntımız ortaya çıktı.

Bir avuç insan bu işe kafa yoruyor, belki bunların en fazla yarısı projelerin içinde yer alıyor. Sanırım herkes bu konuda var olabilmek için genel anlamda ülkemizin belli bir yol katetmesi gerektiğini biliyor. Bu süreçte de kişisel egoların, bazı anlaşılması güç hissiyatların dışa vurulmaması gerektiğini düşünüyorum. Kalitenin arttırılması için eleştiri mutlaka gerekli bir şey ama biz henüz eleştiri yapmayı bile bilmiyoruz. Saygı ve empatiden yoksunuz hala. İyi ve kötü eleştirinin nasıl yapacağını bile bilmiyoruz.

Ben kendi adıma yapılan tüm yerli girişimleri destekliyorum, hiç birini de diğerine rakip olarak görmemek gerektiğini düşünüyorum. Eğer global ölçekte iki yerli girişimin birbirine rakip olduğu günleri görebilirsek, bu problemi o zaman farklı açılardan değerlendirme şansımız olabilir belki de :)

02 Temmuz 2008

Sql Server 2005 Kullanıcı ve Login Eşleşmesi

Sql Server 2005, veritabanı backup setini restore ettikten sonra, veritabanında varolan kullanıcıyı sql server logini olarak yaratıp bunu veritabanına kullanıcı olarak eklememize izin vermez. İzin vermediği gibi bu veritabanı kullanıcısını silemeyiz de. Problem bu kullanıcının en az bir şemanın sahibi olmasından kaynaklanır.

İlk çözüm olarak ilgili şemanın sahibini silmek istediğimiz dışında bir kullanıcı yaptığımızda, kullanıcıyı silebiliriz.

Fakat bugün bu işlemin daha kolay bir yönetemine rastladım. sp_change_users_login isimli sp yardımıyla veritabanı kullanıcımızı sql server login ine bağlayabiliriz.

EXEC sp_change_users_login 'Update_One', '@LoginName', '@UserName';

29 Haziran 2008

Ciddi İşler, Eğlenceli Adamlar

Dünkü techcrunch-webrazzi buluşmasıyla ilgili öncelikle organizasyondaki herkesi kutluyorum. Konuyla alakalı 400 kişinin o sıcakta orada olması internet girişimleri açısından bir sektörün oluşmaya başladığının ilk sinyaliydi belki de. Daha önceleri de kafamda belirlemeye başlayan ama dün netleşen konu; kurumsallığın getirdiği kalıplardan uzak ve eğlenceli insanlardan oluşan bir grup görmemdi. Hele bir de bir kaç arkadaşla birlikte bahçede sohbetimiz sırasındaki Mike'ın eğlenceli tavrı, diğer taraftan onun bir ingiliz olduğunu da düşündüğümüzde, bu eğlenceli insan profilini kafamda tamamıyla oturttu. Eğlenceli ve rahat zihinlerin yazılım,tasarım,pazarlama ve yeni fikir bulma konusunda çok önde olduğu da tartışılmaz sanırım.

Dünün en eğlenceli kişilerini de seçelim:
Yerli : Serdar Kuzuloğlu (sanırım itirazı olan yoktur)
Yabancı : Mike Butcher (başka yabancı görmedim)

20 Haziran 2008

Girişimci - Yatırımcı Buluşması : Etohum


Efikrim projesinin ikinci aşaması olan etohum platformu önümüzdeki günlerde hayata geçecek. Şu an web sitesi kapalı beta olarak açık durumda. Özetle Burak Büyükdemir ve Goril A.Ş. organizatörlüğünde girişimci,yatırımcı ve profosyonelleri buluşturan bir platform. Geçtiğimiz aylarda yapılan efikrim projesi girişimci adayları olarak nitelendirebileceğimiz arkadaşlar için fikirlerini söz sahibi kişilerin karşısında sunma fırsatı sağlamıştı. etohum bunu bir adım öteye taşıyarak bu fırsatı uzun süreçlere yaymayı hedefliyor.

Etohum fikir sahibi girişimcilerin tüm ihtiyaçlarını karşılamak üzere konumlandırılmış. Özellikle girişimciler için iş planı hazırlama, şirket kurulum prosedürleri, muhasebe ve hukuksal bilgiler başta olmak üzere bir çok konuda yönlendirme sağlayacak. Girişimci ve yatırımcıların yanında bu sürece kendi tecrübelerini aktararak destek verecek bir danışman kadrosu da mevcut.

Ben bu oluşumu,ülkemizdeki internet girişimlerinin daha fazla hayata geçmesi konusunda atılan en büyük adım olarak görüyorum. Özellikle yabancı bir kaç risk sermayesi sağlayan firmanın katılacak olması yerli girişimlerimizi çok daha farklı yerlere getirecektir.

Burak Büyükdemir ve sponsor olarak destek veren tüm firmalara tebrikler.

16 Haziran 2008

Sachmalama Türkçe de Neymiş?

Rüştü Erata'nın 2004 yılında yazdığı "Sachmalama türkçe de neymiş" isimli kitabını alıp okuduğumda eski bazı kaygılarım tekrar açığa çıktı. Öncelikle ciddi bir araştırma sonucu yazılmış ve her okuyanın farklı şekillerde faydalanabileceği bir kitap. Aslında herkes bu sektör içerisinde yabancı kelime kullanma özentisini ve de bazı yeni terimlerin özellikle ingilizce olarak kullanılma merakını farketmiştir. Son zamanlarda benim de dilim bir miktar bu şekle dönmeye başladığı sıralarda kitap tam da bir sille gibi suratıma indi. Belki 2004 yılında yazılmış olmasından belki de yazarın web olaylarına uzak olmasından dolayı çok da bu sektörle alakalı şeylere rastlamadım. Çünkü sadece bu konudan 4-5 kitap çıkar, oku oku bitmez.

Şimdi problemi ikiye ayırmak gerekiyor. Genel bir problem olan yabancı dilden kelime serpiştirme özentisi, küreselleşmenin getirdiği ve bir çok benzer şey gibi artık ne yazık ki normal karşılamaya başladığımız bir durum. Dil sömürgeciliği deyimi ne kadar bunu karşılar bilmiyorum ama başlangıç noktalarının aynı olduğunu söyleyebilirim. "Very important adamların cool prezentasyonlarını relaks modda dinlemek" gibi bir cümle sanırım çok da yabancı gelmeyecek bize. Ne yazık ki öyle, ama ben insanları uyarıp, bunu kendi tercihlerine bırakarak ikinci probleme geçmek istiyorum.

Tarihsel süreçte diller arasında kelime alışverişi dillerin zenginleşmesi adına önemli. Fakat türkçe ve diğer diller arasındaki alışveriş daha ziyade 500 civarında kelime alıp bir kaç kelime vermek şeklinde gelişmiş. Sadece teknoloji anlamında düşündüğümüzde eğer biz son teknolojiyi üretemiyorsak o teknolojiyi dışarıdan terimleriyle birlikte ithal ediyoruz.

Son zamanlarda TDK tarafından yapılan çevirmelere kesinlikle karşıyım. Hem kötü karşılıklar, hem de uzun bir süredir benimsenmiş ve doğal dil gibi kullanılan kelimelerin değiştirilmesi büyük dirençlere maruz kalacaktır. Bir de dilimizi korumak adına iletişimi daha zorlaştırıcı şeyler de çok mantıklı olmaz. Bence en köklü çözüm yeni kelimelerin yayılmadan onlara iyi düşünülmüş karşılıkların bulunması. Computer - Bilgisayar çevirisi bu tarz durumlarda çokca örnek verilir ve ciddi anlamda çok başarılı bir çeviri.

Şu sıralar youtube başta olmak üzere bir çok site kapalı durumda. Bu konuyla alakalı çok şey söylendi ama en belirgin sebep sanırım bu kanunun sektör içinde olmayan kişilerce hazırlanması. Bu konu yasal olduğu için benim gibi düşünenlerin şu an için pek bir şey yapma şansı yok ama yine bir devlet kurumu olan TDK'ya herkesin kendi alanında çözümler sunması sanırım yapılabilir bir durum.

Şu an bu sektörel kavramlar ile ilgili konularda çalışan, firma sahibi, blog yazarı, danışman gibi kişilerin bu kavramları bu şekilde kullanması izleyici ve kullanıcı olarak nitelendirdiğimiz kitlenin de bu kelimeleri bu şekilde kullanmasına neden olacaktır.

Bir kaç örnek vermek gerekirse "business network", "social network", "venture capital", "tag", "bookmarking", "status","update", "upload", "download", "file","image", "send etmek", "meeting request" gibi aslında birebir ve son derece kolay karşılıkları olan kelimelerin kullanılmama nedenini anlamak çok kolay değil.

Diğer taraftan bütün teknik terimler için bunu söylemek mümkün değil. Örneğin yazılım ile ilgili terimlerden stored procedure "saklı yordam", trigger "tetikleyici" olarak çevrildi ve bir çok yerde bu kullanıma rastladım. Bir çok şeyde olduğu gibi çözüm önerileri sunarken de sistemi kökten değiştirici çözümler sunmayı tercih etmem. Bu yüzden şu aşamada doktorların, yazılımcıların, inşaat mühendislerinin sadece kendilerinin anlaşabildiği şekilde bir dil kullanmalarını normal karşılayabiliriz. Ama az önce örnek verdiğim kelimeler ileride muhtemelen bilgisayar gibi daha geniş bir halk kitlesi tarafından kullanılacaktır.

Ben tamamen doğru şekilde kullanıyor muyum? Hayır. Bu yazdıklarım da öncelikle bir özeleştiri. Belki de zamansızlıktan ertelenen bir takım kaygılar. Sachmalayın türkçe de neymiş?

01 Haziran 2008

Cv Yerıne Blog

Eren'in bloğunda rastladığım sunumdan yola çıkarak konuya ben de bir ilave yapmak istiyorum.

Kendi mesleki gelişim alanlarıyla alakalı yazılmış bir bloğun, herkesin şişirilmiş bilgilerle dolu olduğunu bildiği cvlerin yanında kişi için çok daha iyi bir tanımlayıcı olduğunu düşünüyorum.

Neden mi?

* Blog yazarı yazacak bir şeyleri olduğu için bu blogu açmıştır
* Blog yazarı daha çok tüketici olunan şu dönemlerde hayatından belirli bölümleri bir şeyler üretmek için planlamaktadır.
* Blog yazılarından kişinin anlatım tarzını yakalayabiliriz
* Yazıya gelen yorumlara verdiği cevaplardan kişinin ne kadar eleştiriye açık olduğunu anlayabiliriz.
* Yazdığı konu seçimlerinden kişinin ilgilendiği konuları öğrenebiliriz
* İlgilendiği konu hakkındaki yazılarından konuyu ne kadar güncel takip ettiğini anlayabliriz
* Konuyu ele alış biçimi aslında kişinin o konu hakkındaki bilgi düzeyini verir.
* Blogtaki etiketlerin kullanım sayılarından, odaklanılan konuların derecelerini anlayabiliriz
* Blogun tasarımı kişinin görsel zevkini yansıtır (bu blogun tasarımı pek iyi değil ,zevksiz olduğum anlamı çıkmasın :) )
* Kişinin dilbilgisi kurallarını ne kadar iyi kullandığını öğrenebiliriz.

Aslında blog için söylediğim tüm maddeler diğer web 2.0 platformları için de geçerli.

Ya da bunlara ne gerek var diyerek, şu an yaptığımız gibi cvsinin "çok iyi bildiği diller" kısmında (java, .net, c++, php, python, ruby, assembly) yazan yazılım geliştirici adaylarımızla görüşmeye devam ederiz :)

07 Mayıs 2008

Semantic Web'e Nerden Başlamalı

Semantic Web şu an için çok yeni bir kavram. Bu konudaki kaynaklara baktığımıza hemen hepsi birbirinin benzeri ve toplamda kısıtlı bilgi içeren kaynaklar. Bunların arasından başlangıç için önereceğim bir video var. Radar Networks CEO'su Nova Spivack'in Semantic Web Talk isimli videosu.

Bu videoda ilgimi çeken en önemli nokta Semantic kavramının 5 farklı yaklaşımla birlikte verilmesi.

* Tagging (Etiketlere dayalı yaklaşım)
* Statistics (Verilere dayalı yaklaşım)
* Linguistics (Dil yapılarına odaklı yaklaşım)
* Semantic Web (Anlam odaklı yaklaşım)
* Artificial Intelligence (Yapay zeka yaklaşımı)

Her bir yaklaşım kolaylık ve fayda bakımından örneklenmiş. Ayrıca bu yaklaşımlara ait firma ve uygulama örnekleri var.

Tagging (Technorati,Del.icio.us,flickr,wikipedia)
Statistics (Google,Lucene,Autonomy)
Linguistics (Powerset,Hakia,Inxight,Attensity)
Semantic Web (Radar Networks, DBpedia Project, Metaweb)
Artificial Intelligence (Cycorp)

Ayrıca bu yaklaşımlar oluşan verinin zekiliğine göre artan sırada Statistics,Tagging,Linguistics,Semantic Web,Artificial Intelligence olarak sıralanmış.

Radar Networks ün kendi semantic web projeleri Twine ile ilgili tanımlaması ise şöyle;

Facebook - İlişkileriniz içindir
Linkedin - Kariyeriniz içindir
Twine - İlgilendikleriniz içindir.

Semantic web'in teorik olarak hızla artan web 2.0 içeriğini toparlayıcı bir görevi var. Ama pratikte bunun nasıl olacağını bir kaç yıl içerisinde bekleyip göreceğiz.

05 Mayıs 2008

İnternet Girişimleri

e-fikrim proje yarışmasının sunum gününde internet girişimi konusunda önde gelen isimlerin katıldığı bir panel vardı. Kalabalık bir katılımla yaklaşık 3 saat sürdü. Ben konuşmacılar ve katılımcılardan edindiğim önemli noktaları bir kaç maddede topladım.

* Amerika'da sadece online ayakkabı satışı yılda 10 milyar $ iken ülkemizdeki toplam online satış pazar hacmi yılda 500-600 milyon $ civarında

* Ülkemizde hala kimse Google'ın onbinlerce çalışanı olduğunu bilmiyor, youtube'u 2 kişi idare ediyor zannediyor.

* Fikir ve yatırımın yanı sıra proje yaptırma konusunda da bir takım sıkıntılar var.

* Projelerde önemli olan fikir değil, fikrin uygulanabilir hale getirilmesi. Ülkemizde insanlar sahip olduğu fikirlerin milyon dolar değerinde olduğunu düşünüyor.

* Global ölçekte bir proje çıkması zor ama yerel olarak yapılabilecek ve başarıya ulaşılabilecek çok fazla iş modeli var.

* İsim yapmış projelerin hepsinde belli bir aşamadan sonra ciddi seviyede yatırımlar mevcut. Youtube için bu yatırım desteği aylık 100.000 $ dı.




e-fikrim'i gerek yarışma, gerekse panel olarak değerlendiririsek sektör için faydalı olduğunu düşünüyorum. Yarışma katılımcılarından öyle çok çok büyük projeler çıkmasa da en azından 200 civarında arkadaş kendilerini ve de projelerini değerlendirme fırsatı buldu. Projeleri için iş planı hazırlamaları bile önemli bir deneyim olarak düşünülebilir. Başta Burak Hoca olmak üzere etkinlikte emeği geçen herkesi kutluyorum.

Atılan Mesajlar, Urkutulen Kurbağalar

Bu sabah msnde görünürde bir arkadaş iletisi olarak aşağıdaki mesaj geldi;

"duydunmu Azra akin ve Arzu yanardagin yeni dizisi RUZGAR Kanal1 de bu aksam 22.00 de yayinlanacakmis.
istersen fragmaninini izle ben bayildim
-link-"


Öncelikle buradaki dilbilgisi hatalarının bilinçli ve samimi bir konuşma havası yaratmak üzere yapıldığını ümit ediyorum :)

Bu konuya 2 açıdan bakmak gerekiyor.
Birincisi; bu şekilde çok fazla virüs olmasına rağmen dizi örneğine ilk defa rastladım. Burada bu yapının virüs değil de bir msn bot senaryosuyla yapılıp bunun tanıtım açısından nasıl kullanılabileceğini düşünebiliriz. Botların da aslında iletişim için bir mecra olduğunu kabul etmek gerekiyor. En basitinden size o anki programlar ile ilgili bir yönelim sunan bir msn bot düşünebiliriz.

İkincisi; kullanım niteliği olarak çok artmasa da nicelik olarak artan internet kullanımıyla alakalı herhangi bir bilinçlenme çalışmasının yapılmaması. Bu tarz basit yöntemlerle bile bu gibi tuzakların yayılması düşündürücü. En basitinden e-ticaret pazar büyüklüğünü arttırmak için insanların güvene ve bunun öncesinde bir bilinçlenmeye ihtiyacı var. Sektör küçük de olsa sektör içinde olanların bu doğrultuda sosyal projeler oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Tabii en doğrusu devletin bu alanda bir çalışma başlatması, ama bu da kısa vadede pek olacak gibi görünmüyor.

02 Mayıs 2008

Rss Farkındalık Gunu

1 Mayıs RSS farkındalık günü olarak ilan edilmiş. RSSday bu farkındalığın resmi sitesi. Neden gün olarak 1 Mayıs seçildiği konusunda herhangi bir fikrim yok. İçeriğin fazlasıyla arttığı bu dönemde RSS şu an için kilit bir çözüm. İçerik okuma konusunda düzenli bir RSS kullanımı ciddi anlamda herşeyi kolaylaştırıyor. Özellikle ülkemizde de bu farkındalığın yaratılması gerekiyor. Aslında ben belli bir süre sonra RSS in de yetmeyeceğini düşünüyorum.

Aşağıda RSS i anlatan sunuş tarzı olarak çok ilginç bir video var.

01 Mayıs 2008

2000 Wikipedia Yerine Tv


Bir önceki yazımda blog yazarı sayısındaki azlığı insanların üretimlerinin düşmesine ve dolayısıyla başta TV olmak üzere tüketim araçlarına bağladıktan sonra bugün web 2.0 Expo'dan Clay Shirky'nin sunum videosu gözüme çarptı. Verdiği bir kaç sayı var.

* Wikipedia için şu ana kadar 100 milyon saat harcandı
* Amerika'da her yıl 200 milyar saat TV izleniyor


Yani sadece Amerika'da bir yılda tüm wikipedia içeriği için harcanan zamanın 2000 katı süre TV izleniyor. Sadece bir haftasonunda izlenen TV reklam süresi tüm wikipedia içerik üretim süresine eşit. Ülkemizde de son yıllarda kişi başına düşen TV izleme süresi ciddi bir şekilde artmış. Sadece dizileri baz alsak bile; dizi sayısı, bölüm süresi, özel bölüm (tekrar) gösterimi sürelerini dikkate aldığımızda bu rakamları az çok tahmin etmek mümkün.

Belki de bu geçiş dönemi bitmeden insanların kendilerine bazı soruları sorması gerekiyor.Buna vakit bulabilirlerse tabii:)

29 Nisan 2008

Blog Okuru Ve Yazarıyım

Universal McCann Eylül 2006 ve Haziran 2007 araştırmalarının devamı olarak Mart 2008 de yaptığı Wave 3 başlıklı sosyal medya araştırma raporunu yayınladı. Araştırma 29 ülkeden toplam 17.000 kişiye yapıldı. Bu rapordan blog kullanımı ile ilgili bir kaç sonuç üzerinde durmak istiyorum.

Ülke Yazar(M)
Okur(M)
Türkiye 1,5 3,5
Amerika 26,4 60,3
Yunanistan 0,3 0,86
Brezilya 7,0 13,1
Almanya 5,2 10,5



1,5 milyon yazar ve 3.5 milyon okuyucu sayımızı ülkelerdeki aktif internet kullanımıyla kıyasladığımızda orta sıralardayız. Bazı detaylı veriler 29 ülkenin hepsi için verilmemiş. Bu nedenle ülkemiz bazında daha net şeyler söylemek mümkün değil. Son yıllardaki ülkemiz insanının davranışlarına baktığımızda üretimin azladığını, daha çok tüketim ağırlıklı şeylerin empoze edildiğini söyleyebilirim. Bu tabii ki blog yazarı sayısını da etkilemekte. Ama facebook,msn gibi platformlardaki kullanım rekorlarımızı iyimser bir işaret olarak kabul edip bu enerjinin bir kısmının üretime doğru kaymasını beklemek çok da ütopik görünmüyor. Diğer taraftan rss kullanımının artmasıyla da bir çok blog kendisine daha fazla okuyucu bulacaktır.

Aktif internet kullanıcıları üzerinde yapılan
"Bloglar hakkında aşağıdaki ifadelerden hangilerine katılıyorsunuz?" konulu araştırmada ise aşağıdaki sonuçlar elde edilmiş.

56% Blog yazmak kişinin kendini ifade etmesi için iyi bir yol
36% Sanırım blogu olan firmalara daha olumlu bakılıyor
33% Düzenli olarak takip ettiğim bir favori bloğum var
32% Blog yazarlarının ürün ve servisler hakkındaki fikirlerine güveniyorum
31% Blog yazmak sosyalleşmek için önemli bir seçenek

Bu sonuçlardan blogların olumlu bir etkiye sahip olduğunu söyleyebilirim. Eğer bu sorular sadece blog yazarlarına sorulsaydı sanırım çok daha yüksek yüzdeler çıkardı. Ben kendi adıma 5 maddeye de evet derdim. Blogların yarattığı samimi etkinin reklamverenler için de aslında ne derece önemli bir fırsat olduğunu belirtmek gerekiyor.

16 Nisan 2008

Sosyal Ağların Gerçek Hayata Etkisi

Son bir kaç yıl içerisinde popüler olan sosyal ağlar hayatımızdaki etkisini farklı açılardan irdelemek gerekiyor.

Birincisi yarattığı iletişim kolaylığı. İnsanların çeşitli sosyal ihtiyaçlarının sanal ortamda karşılanmasını kullanıcıların yararına olarak düşünebiliriz. Diğer taraftan arkadaşlık,duygusal ve iş yaşamı için çeşitli iletişim kolaylıkları yaratmakta. Bir nevi kendisini tanıtım için bir kanal oluşturmakta. Özellikle insanların birbirini anlayamadığı veya anlamak için çaba sarfetmediği günümüzde kişi kendisini Her türlü ilişki için karşınızdakinin sizin hakkınızdaki bilgilere ulaşması son derece önemli. Kişinin sıklıkla durumunu güncellemesi, kontakları için kendisini canlı tutmakta. İş yaşamı için de sağladığı bir çok imkanı benzer şekilde sıralayabiliriz.

İkinci boyuta geçmeden önce buna bağlı olarak şu an yapılan ve yakın zamanda yapılması muhtemel yeniliklere bakalım. Web 3.0 yaklaşımıyla birlikte bu sosyal hareketlerin modellenerek kişi için çeşitli hareket önermelerinin veya kontaklar arası ilişkilerin analiz edilmesi hedefleniyor.



İkinci boyuta gelirsek. Sosyal ağlar kişinin hayatını kolaylaştırma amaçlı görevini abartarak kişinin hayatını yönlendirebilir mi? Kişinin hayatının büyük çoğunluğunu ele geçirdiği zaman, bu sanal hayat kişiyi yönetmeye başlar mı? Örneğin benim sevdiğim filmler, izlediğim filmler gibi bilgileren yola çıkarak, bana "Bu akşam şu filme gidebilirsin?" şeklindeki bir önerme benim hayatımı değiştirir mi? Belki ben o akşam sinemaya gitmeyi planlamıyorum. Benim kafamda o akşam için yapılabilecek şeylerin alternatif maliyet hesabını da mutlaka yapacaktır bu sistem :) Diğer taraftan benim arkadaş buluşmalarımı takip ederek ihmal ettiğim bir arkadaşım için "Bak .. ile uzun zamandır görüşmedin, git bu akşam görüş" şeklinde bir emirle de karşılaşabilirim. Bu durumda ben hayatı bir sistem tarafından planlanan ve onun emriyle hayatımı sürdürdüğüm bir makine haline dönüşebilir miyim?

Diğer taraftan yapay zeka ve roboting ile ilgili yapılan çalışmalara baktığımızda bu robotlar da gün geçtikçe insana yaklaşmaya başlıyor.

Acaba sosyal hayatı robotlaşmaya doğru gidecek insan ile gerçek insan olmayı hedefleyen robotlardan hangisi bu hedefe daha önce ulaşacak. Belki de Platon'un "ruh ve meta aynı şeydir" önermesine benzer bir şekilde akıllı robot ve gerçek insan aynı kişi mi olacak?

08 Nisan 2008

Google App Engine


SaaS (Software as a Service)'i bir model olarak tartışırken Google App Engine platformunu lanse etti. App Engine PaaS (Platform as a Service) modelinde çalışmakta. Genel anlamda özetlersek developerlar kendi ürettiği projeleri bu engine altında çeşitli limitler altında çalıştırabilecek. Bu limitler 500MB depolama alanı, günlük 200M megacycles CPU, ve günlük 10GB bantgenişliği. Türkiye servisleri için bir hayli yüksek olduğunu söyleyebilirim.

Şu an sadece Python uygulamaları için kullanılabilir durumda olduğu için deneme fırsatım olmadı. Ama bir tanıtım videosu var. Son yıllarda çok sayıda yeni proje yapıldığı için bir nevi bu projelerin ilk aşamasındaki maliyeti düşürmek hedefleniyor. Yeni projelerde başlangıç altyapı maliyeti de aslında son derece önemli.

Geliştiriciler için her şey güzel görünüyor. Peki Google açısından?

Projedeki kullanıcı yönetimi google hesaplarıyla entegre çalışmakta. Yani tek hesapla kullanmakta olduğumuz tüm Google araçlarına ek olarak google dışındaki kişilerin de yaptığı projelere ulaşmak mümkün. Bu özelliğini Facebook uygulamalarına benzetebiliriz. Aslında bir taraftan da bu projelerin kullanıcı yönetiminde google hesaplarını openid mantığında kullanmakta. Yeni trend olan openid den google bu stratejiyle de pay kapmak istiyor. Ücretsiz araçlarla oluşturduğu kullanıcı bağımlılığına diğer kişilerin yaptığı projeleri de ekleme niyetinde. Bunun karşılığında da size altyapı veriyor.

Şu an .net geliştiricileri için bir şey yok. Belki önce PHP desteği gelir. Microsoft'un da benzeri bir politika izlemesi sanırım hem kendileri için hem de .net geliştiricileri için faydalı olacaktır.

Beynimizdeki Fill Factor

ODTÜ Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda insanların yeni bir dili öğrenirken beyinlerinin davranışlarını incelemek üzere bir kaç doktora araştırması yapılmış. Sonuçlarından bir tanesi konuşurken seçilen her kelimenin o dili veya kelimeyi kullanım sıklığına bağlı olarak oluşan eşik değerine göre gelmesi. Bir başkası ise özellikle dil sürçmelerini baz alarak birbirine ses olarak yakın kelimelerin beyinde birbirine yakın olarak tutulabileceği tahmini.

Özellikle ikinci yaklaşım veritabanı sistemlerinde performans için olmazsa olmaz seçeneklerden birisi olan indekslemeyi çağrıştırdı bana.

Acaba beyin de bu verilere daha doğru ulaşmak için kendine özgü bir indeksleme yapıyor mu? Yapıyorsa bunu klasik yöntemlerdeki gibi farklı depolama alanları kullanak mı yapıyordur?
Bir de eğer durum böyleyse fill factor ü kendimiz seçebilir miyiz :)


05 Nisan 2008

Bilgi İşleyen Makina Olarak Beyin

4-5 Nisan tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi'ne BİLGİ İŞLEYEN MAKİNA OLARAK BEYİN konferansının 4.sü yapıldı. Tanıtımı çok fazla yapılmamasına rağmen katılım gayet iyiydi. Bu etkinliğin taşıdığı misyon itibariyle ülkemiz için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ağırlıklı olarak Bilgisayar Mühendisliği,Nöroloji,Psikoloji bölümündeki öğretim üyelerinin katılımıyla toplam 27 tane sunum yapıldı. 2005'teki etkinliğe de katılma fırsatı bulmuştum. Bir kez daha oluşum itibariyle çok doğru bir amacın doğru bir şekilde uygulandığını gördüm.

Ne yazık ki bu etkinliğin bir daha ne zaman yapılacağı belli değil. Zaten herhangi bir basın mensubu da yoktu. Akşam herhangi bir haber bülteninde de bahsedilmesini beklemiyorum.

Bu sorun aslında sunumlardan birisinde "insanın çevreden etkilenmesi" üzerine yapılan araştırmalardan bahsedilirken aklıma geldi. Ülkemiz insanının birbirinden etkilenme değerinin 1'e yakın olduğunu kabul edebiliriz. Arşatırmalar sonucunda toplum baskısının bu düzeyde olduğu sistemlerde görünen davranışlardan en önemlisi; "Kalitesi çok düşük bir şeyin çok fazla popüler olması". Yani insanların birbirlerini etkileyerek bir kişiyi şöhret yapabilmesi. Bir bilgisayar mühendisi olmama rağmen son zamanlarda kafamı kurcalayan bir sosyal problemin yine aynı bölümden bir öğretim üyesi tarafından bahsedilmesi bana son derece ilginç geldi.

Bu yazıyı okurken gidemediği 2 gün için üzülen olur mu bilmiyorum ama, ben işlerimden dolayı gidemediğim ilk gün için üzülmeye devam edeceğim :)

27 Mart 2008

Sansür, Gündem, Pastor Nie Moeller

İnternet sansürlerinin üst üste geldiği günler tam da siyasi gündemin hararetli olduğu bir döneme rastgeldi. Herkesin kendine göre bir demokrasi anlayışı belirlediği bir dönem. Belki de bu kadar yoğun bir gündem arasında bu sansür konusu öne çıkmadı diye düşünebiliriz; fakat daha önceki kapatma olaylarında gündem yoğun olmamasına rağmen öne çıktığını hatırlamıyorum. Belki de bizim medyanın açılım yapacağı bir malzeme içermemesinden dolayıdır.

Hitler döneminde kilisede görev yapan rahip Pastor Nie Moeller'in o tarihe geçen sözlerinden haraketle, ben de bu sansür konusuna gönderme yapmak istiyorum;

Önce Wordpress i kapattılar,
Sesimi çıkarmadım, çünkü ben blogger kullanıyordum
Sonra youtube'u kapattılar,
Sesimi çıkarmadım çünkü çok fazla kullanmıyordum.
Sonra Netlog'u kapattılar
Sesimi çıkarmadım, çünkü onu da kullanmıyordum

Sonra benim blogumu kapatmak için geldiler
Ses çıkaracak kimse kalmamıştı…

Biraz boşvermişlik, biraz uyutulmak. Belki de şu an bir şeyler yapma zamanı. Şu günlerde özellikle bu işe kafa yoranlar arasında tepkiler oluşmaya başladı.

Rastladıklarımdan bir tanesi Emre Sokullu'nun Barcamp grubunda 2 gün önce başlattığı tartışma. Umarım benzeri ortamlarda yapıcı ve uzun vadede problemi giderici çözümler önerilir.

03 Mart 2008

Openid Ve Kimlik Yönetimi


Web 2.0 ile birlikte kullanılmaya başlayan web site ve servis sayısının artmasıyla birlikte kimlik yönetimi konusunda bazı sıkıntılar oluşmaya başladı. İlk sıkıntı her site için profil bilgilerinin doldurulma zorunluluğu. Diğer sıkıntı ise tüm bu servisleri kullanmak için oluşturduğumuz kullanıcı adı ve şifrenin akılda tutma zorunluluğu. İlk madde bir nevi tembellik olarak düşünülse bile bence ikincisi çok ciddi bir problem. Eğer servisleri aynı yerden alıyorsanız bunu tek kullanıcı hesabıyla yapmak mümkün. Örneğin google hesabıyla gmail, gtalk, analytics, blogger gibi hizmetlerden yararlanabilirsiniz. Bunun için yerli pilli network ü de örnek olarak gösterebiliriz.

Openid tamamen bu ihtiyaca cevap vermek üzere uygulamaya konulmuş bir yaklaşım. Özetle siz bir Openid servis sağlayıcısından bir hesap yarattıktan sonra openid desteği olan herhangi bir siteye bu hesapla login olabilirsiniz. Teknik altyapısı ise; istenilen siteden openid servisine yönlendirilip login işlemi yapıldıktan sonra bu oturumun tekrar ilgili siteye geri dönülerek açılması. Kendi sitenize bu desteği eklemek için .net proje örneğine buradan ulaşabilirsiniz.

Yahoo,Amazon,AOL,Wordpress gibi çok sayıda bilinen servis sağlayıcı ücretsiz olarak kullanılabilir. İlgili hesaplardan hangi site ile hangi bilgilerin paylaşılacağı ayarlarını yapmak mümkün. Openid desteği veren yerli örneklere şu an için rastlamasam da yakın zamanda belli başlı sitelerin bu desteği vereceğini öngörüyorum.

Openid nin yaratıcısı Brad Fitzpatrick' e göre;
"Hiçkimse bu bilgilerin sahibi olmamalıdır ve hiç kimse bu bilgileri kullanarak para kazanmayı planlamamalıdır."

Bu cümlelerden de openid nin getirdiği kullanım kolaylığının yanısıra kullanıcı veritabanı ile ilgili pazarlama anlamında bir davranış değişikliğinden söz etmek mümkün. Biraz da site sahibinin avantajlarını azaltıcı olarak düşünülebilir.

2007 ortasında kurulan Openid Foundation ın kurumsal üyelerinin Google, IBM, Microsoft, VeriSign, Yahoo olması Openid nin önemi konusunda bir fikir vermekte.

03 Şubat 2008

Yeni Medya : Yazılım

Microsoft'un Yahoo'ya önerdiği teklif üzerine yapılan yorumlar arasında Forbes'ten Nicholas Carr'in "yazılım yeni bir medya oluyor" şeklinde bir değerlendirmesine rastladım. Özetle web uygulamalarının geçirdiği süreçten , içerik ve kullanıcı yönetimindeki yeniliklerden bahsetmiş. Artık ölçümlemenin her şey olduğuna da vurgu yapmış.

Önceki yazılarımda web yaklaşımlarının değişmesiyle yazılımın ve yazılımcının rollerinin değiştiğinden bahsetmiştim.

Bu konuya farklı bir açıdan bakarak, Web e yön veren 3 örneği incelersek;

Google : Şu an bulunduğu konuma geliştirdikleri arama algoritmaları sayesinde gelmişlerdir.
Amazon : Kitap satışıyla başlayan serüvenleri yaptıkları başarılı veri madenciliği yöntemleri sayesinde satışlara yansımış ve bir örnek teşkil etmiştir
Facebook : Daha önce onlarca büyük sosyal ağ platformu olmasına rağmen, facebook üzerine uygulama geliştirme ve kullanıcı için yaptıkları veri madenciliği yöntemleriyle aradan sıyrılmıştır.

Web girişimlerinin başarılarını değerlendirdiğimizde uzun ve detaylı bir süreçten bahsedebiliriz. Fakat yukarıdaki örneklerden yola çıkarak rekabet ortamında farkın yazılım odaklı yaklaşımlarla yapıldığını söylemek çok da yanlış olmaz. Bu 3 örnek için de yazılım dışındaki yöntemlerle başarıyı yakalamak pek de mümkün görünmüyor. Burada bir yanlış anlaşılmayı önlemek adına bir parantez açmak istiyorum. Bu 3 örnek için de yazılım ilk kurşun niteliğinde önemli bir unsur olmuştur ama başarı diğer etkenlerin katkısıyla gelmiştir.

Yazılımın yeni bir medya olmaktan öteye medyayı yönlendirici bir etken olduğunu söylemek sanırım daha doğru olur. Amerika'da şu an 40 milyar dolar olan online reklam pazarının 2008'de 80 milyar dolar olacağı öngörülüyor. Ülkemizde de 2008 içerisinde bu oranda bir artış olmasını öngörürsek ve bir online mecranın da uygulanan yazılım yöntemleri etkisiyle başarıya ulaştığı örneklerinden yola çıkarsak yazılımın bu pazar payında etkileyici unsur olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.

16 Ocak 2008

Yazılım Geliştirme Motivasyonu

İşletmelerde başarıya giden yoldaki parametreler büyük ölçüde yaptığınız işle alakalıdır. Kimi için tek müşteri hayati önem taşır, kimisi için bir makina, kimisi için sıcak para, kimisi için güvenlik. Bunların yanında çalışan verimliliği de yine yapılan işe göre gerekli oranlarda önem arzetmekte.

Yazılım üretme gibi insan odaklı işlerde ise eğer belli standartlara sahipseniz başarı, başarısızlık, çok para kazanma veya batma gibi olayların en büyük nedeninin insan kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bununla beraber verimlilik konusunda tüm çalışanlara uygulanan yöntemlerden bağımsız yazılıma özel (hatta kişiye özel) çeşitli teknikler geliştirmek gerekir.



Sadece kendi deneyimlerim ve gözlemlerime dayanarak bazı farkları listeledim;

  • Sihirli zamanların yakalandığı bir 5 dakika 2 günlük çalışmadan daha etkili olabilir.
  • 5 günlük iş planını 4 güne sığdırıp bitirmek 7 güne yaymaktan daha doğru olur.
  • Çalışma isteği olmadan yazılan kodun faydadan çok zararı olacaktır
  • Yazılımcının eğitimi için ayrılan zaman ve para herhangi bir projede zaman veya para olarak kat kat geri dönebilir.
  • Proje maliyeti yazılımcı seviyesine göre (hatta aynı seviyedeki 2 yazılımcı arasında bile) çok farkedebilir.
  • Yazılımcının çalışıp çalışmadığını kontrol etmek çok zordur.
  • Yazılımcı aynı motivasyona sahip olsa bile projenin ilerleyen dönemlerinde verim proje başına oranla düşer
  • Klasik verim alma veya baskı yöntemleri ters tepebilir
  • Birikimli bir yazılmcının en büyük silahı o işi yapmak istemesidir.
Note : This picture has been taken from http://www.funtoosh.com/ web site.

11 Ocak 2008

Web 1.0'ı Tekrar Hatırlamak

Web 3.0'ın konuşulduğu web 2.0'ın olgunlaştığı bir dönemde yerel hedefli uygulamalar arasında bence en dikkat çekici olanı bir web 1.0 uygulaması. Uzman Tv 'nin çok yeni olmasına rağmen ciddi bir boşluğu doldurduğunu söyleyebilirim.

Bu projeyi 2 açıdan değerlendirmek gerekiyor. Birincisi interneti günün büyük bir kısmında kullananlar için artık faydalı bir şeyler yapma zorunluluğunun doğması. Özellikle facebook la birlikte insanlar saatlerce benzeri sitelerde zaman geçirmekte ve bir süre sonra bu sadece vakit kaybıyla sonuçlanmakta.

İkincisi web 2.0 konseptinin en önemli özelliği olan içeriğin kullanıcı tarafından oluşması.Bu kategorideki sitelerin yaygınlaşmasıyla birlikte internet içeriği ciddi bir biçimde arttı. Veri doğruluk oranının değişmediğini varsaysak bile içeriğin artmasıyla yanlış bilgi sayısı hızla arttı. Viki tarzı uygulamalarda yanlış içerik diğer kişiler tarafından düzeltilse bile yine de kuşkuyla yaklaşmak olası. Popüler bir örnekten yola çıkmak gerekirse; Avrupa Yakası'yla gündeme daha çok gelen Engin Günaydın'ı bazı içeriklerde Erol Günaydın'ın oğlu olarak bulabiliriz. Ülkemizde sıkça raslayabileceğimiz amatörce yönetilen ve içeriğin uzmanlık alanları sınırlı ve düşük profilli kişiler tarafından oluşmasıyla aslında bir bilgi çöplüğü oluşmaya başladı. İçeriğin kullanıcı tarafından yaratıldığı sistemlerde içeriğin kısmen subjektif yorumlarla oluşma riskini de arttırdı.



Geçtiğimiz günlerde Google tarafından betaya sunulan ve wikipedia ya rakip olarak lanse edilen KNOL projesi de aslında benzer bir amaca hizmet ediyor. Yani içeriğin konunun uzmanları tarafından girilmesi.

Aslında bu süreci teknik anlamda web 2.0'ın bol içerik konseptiyle birlikte büyük dataların yönetimi ve kullanılmasıyla ilgili tekniklerin denendiği geçiş süreci olarak değerlendirebiliriz. Zamanla çoğu doğru çok sayıda içeriğin yerini, tamamen objektif çok sayıda içeriğin alacağı bir döneme giriyoruz.

İnternetin iletişim ve bilgi bulma anlamındaki en büyük eksiği olan bilgi doğruluğu problemi de zamanla aşılaşacağa benziyor.

Sonuç olarak daha önceki yazılarımda da değindiğim şekilde; web veya benzeri standartları, bazı ihtiyaçlardan yola çıkılarak düzenlenen ve kullanım doğruluğu kullanıldığı zamana göre değişen disiplinler olarak düşünebiliriz. Yani projeleri modayı takip etmek adına belli standartlara uydurmak "millet alışverişte görsün" davranışından öteye geçemeyecektir.

06 Ocak 2008

Bir Delinin Hatıra Defteri

Gogol'un "Bir Delinin Hatıra Defteri" oyununu tekrar okurken Gogol'ın Google a kelime olarak çok benzediğini farkettim. O anda kafamda 20 yıl sonra yazılacak bir başarı (veya sonradan başarısızlık) öyküsünün ismi belirdi. "Google,İki delinin hatıra defteri". Şu an bile aslında Google için yazılmış başarı öyküsü veya firma hikayesi şeklinde çok sayıda kitap var. Belki de şu ana kadar yazılanlar o kitap için bir önsöz niteliğinde kalacak. Zaten adı üstünde anı kitabı, tahmin yürütmeye gerek yok.

Google'ın iş yaşamında bir devrimin öncüsü olduğunu kabul edersek, aslında iki deli tanımlaması çok da uzak olmaz. Peki delilik nedir veya iş yaşamında fark yaratmak için illaki deli mi olmak gerekir? Aslında ikisinin de deli kalıbına pek uymayacağını söyleyebiliriz fakat bu süreçteki bazı tercihler biraz delilik gerektirmiştir.



Ben fark yaratmanın normalin üstü ve dahilik arasında bir yerde olduğunu düşünüyorum. Yani kesinlikle ezber bozacaksınız ama bu ezberi yani şu anki genel yaşanan hayatı uzaktan da olsa göreceksiniz. Bu tanım aslında kendi konumumla da çok alakalı olan internet girişimlerinde başarılı olmak konusuna uygun düşmekte. Aslında Google kesinlikle donanım ve yazılım anlamında bazı disiplinleri bir araya getirmiştir. Fakat daha farklı olarak Facebook benzeri girişimlere baktığımızda bunu tam anlamıyla söylemek zor. Kesinlikle farklı kurgular ama sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla de düşünülmüş yapılar. Aslında deli veya dahi olarak tanımlayabileceğimiz kişilerin de genel olarak az alanda kendini aşmış ama diğer alanlardan tamamen kopmuş olduğunu söyleyebiliriz. Farklı olmak ikisinin ortasında bir noktada kesişiyor: Hayatı çok iyi bilen ama ezber bozan.

Anı kitabı yazmak herkesin yaptığı bişey. 40 yıllık bir yönetmenden tutun meşhur olmak için memleketini terkeden şöhret adayına kadar. Aslında herkesin yazılacak bir hikayesi var. Kendileri veya başkaları tarafından.

Belki de günün birinde Sergey ve Larry'nin yolları ayrılır ve bu kitap birisi tarafından "Bir Delinin Hatıra Defteri" olarak yazılır. Kalan mı daha deli olur yoksa giden mi bunu kestirmek zor :)