03 Kasım 2009

Değişken Ağırlıklarda Rastgele İçerik

Bir web uygulamasında sık karşılaşabilecek küçük bir ayrıntıyı paylaşayım. Sitede bir bölümde rastgele içerik verildiğini düşünelim. Aynı zamanda bu içeriklerin bazılarını zaman zaman ön plana çıkarmak için tüm içerikler toplamları 100 yapacak şekilde farklı ağırlıklarda olsun.

Bu durumda bu içeriğin veritabanından en hızlı şekilde gelmesi gerekir. Bu performansı 2 küçük eklemeyle çözebiliriz.

Bu ağırlıkları tuttuğumuz alan weight olsun. Önce bu tabloya weightTotal isminde bir alan ekleyelim. Bu alan bulunduğu satıra kadar olan alanların (bulunduğu satır dahil) toplamını tutsun. weightTotal alanını da weight alanının güncellendiği durumlarda tüm weightTotal değerlerini güncelleyecek şekilde çalışacak bir trigger ile güncelleyelim.



Verinin çekilmesi esnasında da T-Sql içerisinde 1 ve 100 arasında rastgele bir sayı seçip bu sayıdan büyük en küçük weightTotal değerli alanı seçtiğimizde bu isteği performanslı bir şekilde çözebiliriz.

11 Eylül 2009

Friendfeed: Hızlı Tüketim Platformu


Friendfeed gittikçe televizyona benzemeye devam ederken, kendi içinde bazen gerçek hayatla alakalı, bazen de tamamen bağımsız gündemler yaratıyor. Dün de gündemden bağımsız olarak bir "Yahoo Meme" konusu vardı. Dün yoğunluğumdan dolayı ara ara da olsa takip etmeye çalıştım. Olaylar şu şekilde gelişti.

* Sunipeyk "Yahoo Meme davetiyesi isteyen var mı?" diye sordu.
* Davetiye usulü olmasından dolayı herkes hemen üye olmanın yollarını aradı.
* Üyeler arttıkça "Haydi kimler üye listeleyelim" girdileri başladı.
* Meme üzerine kelime esprileri havada uçuştu.
* Bazıları bu konudan sıkılmaya başladı.
* Bazıları sıkıldım diyenlerden sıkılmaya başladı.

Bu sabah son durum ne bilmiyorum ama genel memnuniyet derecesi düşük olduğu için çoğu kullanmaya devam etmeyecek. Üretim ve tüketim dengesizliği artarken bir de tüketim hızının artması düşündürücü.

Bazen ortalama insan ömrünün 70 yıl olduğunu unutuyoruz sanırım.

26 Ağustos 2009

Etohum Başvuruları Başlıyor


Bu yıl 2. dönemi başlayacak olan etohum, yeni dönem başvurularını 27 Ağustos'tan itibaren almaya başlıyor. Başvurular http://www.etohum.com/basvuru adresinden yapılabiliyor.

Yeni dönemdeki takvim de şu şekilde olacakmış:

* Eylül 2009 – 31 Aralık 2009 tarihleri arasında başvuruda bulunan girişimcilerle bire bir görüşmelerin yapılması ve uygun adayların belirlenmesi. (Başvuru süreci 31 Aralık tarihinde sona erecektir.)
* Ekim 2009 - Ocak 2010 tarihleri arasında başta üniversiteler olmak üzere eğitim kurumlarında ve merkezi mekânlarda etohum toplantılarının düzenlenmesi, üniversite kulüpleriyle işbirliğine gidilerek internet girişimciliği panellerinin düzenlenmesi.
* 24 Eylül 2009’dan itibaren iki haftada bir gerçekleştirilen etohum Kafe Buluşmaları’nın düzenlenmesi.
* 2009’un Ekim, Kasım ve Aralık aylarında etohum Hafta Sonu Girişimcilik Kampları’nın düzenlenmesi.
* 30 Ocak 2010’da “yatırım yapılabilecek internet girişimci”lerinin seçilmesi.
* Şubat 2010’da yatırım yapılabilecek internet girişimcileri için İnternet Girişimciliği Kampı’nın düzenlenmesi.
* Şubat – Nisan 2010 tarihleri arasında girişimcilere iş planı ve internet sitesi hazırlamak konusunda koçluk hizmetinin verilmesi.
* Mart – Mayıs 2010 tarihleri arasında başta üniversiteler olmak üzere eğitim kurumlarında ve merkezi mekânlarda etohum toplantılarının düzenlenmesi, üniversite kulüpleriyle işbirliğine gidilerek internet girişimciliği panellerinin düzenlenmesi.
* 2010 yılının Şubat, Mart, Nisan ve Mayıs aylarında etohum Kafe Buluşmaları’nın düzenlenmesi.
* 2010 yılının Mart ve Nisan aylarında etohum Hafta Sonu Girişimcilik Kampları’nın düzenlenmesi.
* 21-22 Mayıs 2010 tarihlerinde yatırımcı ve girişimcilerin bir araya getirilerek girişimci sunumlarının gerçekleştirilmesi.
* Mayıs – Haziran 2010 ‘etohum’lama ve ortaklık süreclerinin yürütülmesi.


17 Ağustos 2009

Sosyal Medya Beni Nasıl Etkiliyor?

Sosyal medyayı kullanan ünlülerden takip ettiklerim benim davranışlarımı ne kadar etkiliyor diye düşündüm. Şu şekilde etkiliyorlarmış;
  • Sertab'ın şarkısını çok dinleyip sevdim, radyo dinlemeyen ve televizyonda müzik kanalı izlemeyen birisi olarak bu şarkıyı normalde çok fazla dinleme ihtimalim yoktu
  • Selçuk Erdem'in son kitabını aldım. En son aldığım karikatür kitapları Selçuk Erdem'in Karikatürler 1 ve 2 idi ve alalı yaklaşık 10 sene olmuştu.
  • Birkaç yıldır mizah dergilerini düzenli olarak almam. Aldığım zamanlarda da Penguen ve Uykusuz'dan birini tercih ederdim. Son birkaç haftadır düzenli olarak almaya ve sadece Penguen almaya başladım.
  • Geçen hafta bir gazetenin Pazar ekinde Mirgün Cabas ve Erdil Yaşaroğlu'nun Alp Dağları gezisi röportajını Erdil'i daha yakından tanıyormuş psikolojisiyle okudum.
  • NTV Yayınları'dan çıkan Cahillikler Kitabı 2'yi alıp okumaya başladım
  • NTV'deki Yaz Gecesi programını sadece twitter hesabını aktif olarak kullandığı için düzenli olarak izlemeye başladım.
Bu yaptıklarımdan olumlu olarak etkilendiğim sonucu çıkıyor. Ayrıca bu servisler astronomik paralar kazanmayan, daha mütevazi yaşayan, daha samimi olabilen mizahçılar için çok daha uygun görünüyor. En azından Erdil ve Selçuk için hiç kimsenin aklına Sertab için düşünülen acaba kendisi mi yazıyor, yoksa onun adına başkası mı yazıyor düşüncesi gelmedi.

09 Ağustos 2009

Girişimci Olmak İçin İdeal Zaman Var Mı?


Girişimci olmak için ideal zaman var mıdır? "Deveye sormuşlar, neden boynun eğri" gibi, girişimcilik için hangi şey ideal şartlarda ki başlama zamanı ideal olsun. Zaten bunun için ideal bir zaman olsaydı "Dünya Girişimcilik Günü" diye uydurma bir gün olurdu. Her yıl kutlarken de "Haydi arkadaşlar, bugün girişimci olmak için muhteşem bir gün" şeklinde gaz verilirdi ortama. Hatta aynı gün güzide kanalların ana haber bültenlerinde "çiçeği burnunda girişimciler" ellerinde vergi levhaları ile poz verirlerdi.

Aslında girişimciliğin ilk başlarındaki uzunca bir sürenin "düzenli maaştan mahrum olmak" ve "daha çok çalışmak" şeklinde geçtiğini varsayarsak aslında bu şartlar hiç kimse için hiçbir zaman ideal olmayacaktır. Benim günlük hayatta sıklıkla kullandığım "Kolay olsa herkes yapar" cümlesi bu durumda da "Senin için ideal zaman, herkes için ideal zaman olacaktır" şekline dönüşür.

Peki motosiklet kullanmaya başlamak için ideal zaman var mı? O da yok, aslında girişimcilik için başlama zamanıyla aynı. Düzenli maaş (otomobil,metro vs), daha çok çalışmak (ulaşım için ekstra fiziksel enerji, yağmur,çamur,toz,toprak), girişimci olup batmak (motosiklet kazası) vs. Aslında çevremdekilerden sıklıkla duyduğum "Ben profesyonel iş yaşamı için çok uygunum, girşimci olup da ya batarsak" cümlesiyle "Abi otomobil daha garanti be, ya kaza yapıp ölürsek" cümlesi arasında da pek bir fark yok.

Guy Kawasaki'nin "Girişimci bir iş ünvanı değildir. Girişimci geleceği farklılaştırmak isteyen insanların içinde bulundukları ruh durumudur" sözünü çok sevdim, ideal zaman konusunu da destekleyici oldu sanırım. (Kawasaki aynı zamanda bir motosiklet markası :) )

O zaman ideal zaman içindeki isteğin planlı olmayan bir zamanda açığa çıkmasıymış.

Tüm girişimcilere keyifli sürüşler.

Resim dominicansingapore.wordpress.com sitesinden alınmıştır.

17 Mayıs 2009

Nike Pazar Koşuları


Spor salonlarına bir türlü ısınamadım. Hala spor yapmak deyince aklıma önce koşmak sonra da yüzmek geliyor. 2006 yılının Eylül ayıydı sanırım. Benim düzenli olarak koşma isteğimin,tüm arkadaşlarımın da sabah uykusundan keyif alma isteklerinin arttığı zamanlardı. Buradan benim sabah uykusundan keyif almadığım sonucu çıkmasın :) İşte bu yüzden yanımda koşacak kimse bulmayınca ben de kendimi sabah uykusunun kollarına bırakıp, sabah koşularını bir türlü düzenli hale getirememiştim. İşte böyle kara kara düşünürken birden gazetenin bir köşesinde "Gelin beraber koşalım" başlıklı runturkey.com adresini görmüştüm. Bir taraftan "kosturkiye.com" olsaydı diye düşünerek siteye girince birden martı sesleri ve boğaz manzarası çıktı karşıma. 6 parkur vardı ama hem yakınlık hem de güzellik açısından "Bebek-Kuruçeşme" sahil parkurunu direk gözüme kestirdim :)

İlk Pazar günü erken kalkıp Bebek Parkı'ndaki buluşma noktasına gitmiştim. Önce toplu ısınma hareketleri, sonra tempolara göre 3 gruba ayrıldıktan sonra, her grup bir kondisyoner eşliğinde koşmaya başladı. Biz sahilde koşarken bizim için gelen ambulans da herhangi bir sağlık problemine karşı bizi çaktırmadan takip ediyordu. Koşarken de kondisyonerler ciğer ve nabız durumlarını sık aralıklarla sorup zorluk çekenlere bazı yönendirmeler yapıyordu. Sonbaharda başladığı için çok uzun sürmedi ama ben 3-4 tanesine katılmıştım.

Daha sonra farklı şehirlerde devam etti. Sonraki yıllarda yapıldı mı bilmiyorum ama geçen gün tekrar başladığına dair haber aldım.

Buraya kadar her şey güzel. Tekrar katılmak için düşünürken bir de baktım ki bizim müthiş Bebek parkuru kalkmış, sadece Suadiye, Bakırköy ve Beyoğlu parkurlarında yapılıyormuş. Bana en yakın Beyoğlu gibi görünüyordu ama Beyoğlu'nda nerede koşulacak diye merak edip bu sabah 09:00'da oraya gittim. İlk katıldığımdaki konsept "buluşup koşmak" yerine "mağazada buluşup koşmak" şekline çevrilmiş. Bence eskisi gibi kalsaydı daha iyi olurdu. Mağazada olmasının koşu ayakkabısı, çorap, tişört, şort temini açısından bir takım avantajları olsa da Nike ve mağaza çok fazla ön plana çıktı. 2006'da ben adidas ayakkabılarımla koşmuştum. Hatta benim gibi bir çok insan vardı. Hiç bir şekilde Nike ürünleriyle ilgili bir söylem olmamıştı. Diğer parkurlar sahil olmasından dolayı belki biraz daha farklıdır ama anladığım kadarıyla bir mağazada buluşma durumu her şekilde gerçekleşiyor.

Tüm bu küçük detaylara rağmen Nike gerçekten takdir edilesi bir iş yapıyor, bu sabah yaklaşık 40-50 kişi İstiklal Caddesi'nde koştu. Koşu sonrası kahvaltı ikramı da eskiden olduğu gibi devam ediyor. Unutmadan parkur da şöyleydi. İstiklal Caddesi'nde Nike mağazasından tünele doğru gidilip, Galata Kulesi'nden dönülüyor. Kısacası normal bir şekilde gidilip sarhoş olarak dönülen yol, bu sefer de nefes nefese kalmış şekilde dönülüyor :)

Koş Türkiye koş!

30 Nisan 2009

Tiyatro Oyunu ve İnternet Girişimi Arasındaki Benzerlikler



  • Oyunun ve projenin çıkmasına yakın son geceler stresli geçer, sabahlanır.
  • İkisinde de ekip çok önemlidir, doğru kişiler doğru rollerde olmalıdır.
  • Ülkemizde ikisinden de para kazanmak çok zordur.
  • Hedef kitleye uygun olmazsa ikisi de başarısız olur.
  • Salon oyunun seyir zevkini ne kadar belirlerse,server da projenin seyir zevkini belirler.
  • İkisinde de sahnelenme sırasında problemler çıkar, önemli olan bunları izleyiciye yansıtmamaktır.
  • Kağıt üstünde olan ve hayata geçen arasındaki fark şaşkınlık yaratır.
  • Seyirci ve kullanıcı ne kadar çok ve ilgiliyse tempo o kadar yüksektir.
  • Her ne kadar "kostüm oynamaz oyuncu oynar" dense de, kostüm ikisinde de önemlidir.
  • İlk oyunlar ve beta versiyon önce eşe dosta izletilir, sonra başkalarına anlatması beklenir.
  • İkisinde de en büyük başarı parametreleri "istemek", "sabır" ve "fedakarlık" tır.

21 Nisan 2009

Dünya Bir Twitter Şeridi Gibi Gözümün Önünden Geçiyor

Son günlerde gerçek zamanlı sonuç getiren arama motorlarının sayısı artmaya başladı. Bugün rastladığım twipick bu işlemi biraz farklılaştırıp sadece twitpic ile paylaşılan resimler arasından arama yapıyor. Mesaj içinde geçen kelimelere göre de resimler gruplanabiliyor. Örneğin http://twipick.tjp.hu/tag/Oracle linkinde sadece Oracle ile alakalı gerçek zamanlı resimlere ulaşmak mümkün.

Bu aralar canım sıkıldığında yapacağım ilk şey ana sayfadaki resimlere bakıp kafa dağıtmak olacak. Bir nevi çalışırken ofisin balkonundan yoldan geçen insanlara, arabalara bakmak gibi. Sadece balkonun manzarası biraz geniş :)

19 Nisan 2009

Yeni Öğrenilen Bir Dilde "Hello World" Yazmak


Yeni öğrenilen bir dilde "Hello World" yazmak;
  • Çok sevilen eski bir şarkının başka birisi tarafından söylenenen yeni düzenlemesini dinlemektir.
  • Gidilen farklı bir ülkede, o ülkenin konuşma diliyle söylenen ilk "merhaba" nın heyecanıdır.
  • Tatil için yapılan seyahatte, deniz mavisinin ilk göründüğü andır.
  • Yeni bir işin ilk sabahı söylenen ilk günaydın sonucu alınan "hoşgeldin" alt metinli gülümsemedir.
  • Yaz ayının ilk karpuzundan kesilen ilk dilimi yemektir.
  • Yeni alınan kaskla yolda verilen ilk kask selamıdır.
  • Yeni başlanan bir ilişkideki tereddütle söylenen ilk "seni seviyorum" anıdır.

15 Nisan 2009

Seni "Real Time" Aradım, Kadehlerdeki Dudak İzlerinden



Real-time (Gerçek zamanlı) arama kişisel veya profesyonel amaçlı kullanılırsa fayda sağlar mı? Bunu iki amaç için de bir süredir çeşitli yöntemlerle deniyorum ve büyük ölçüde işe yaradığını söyleyebilirim. Hangi amaçlar için kullanılabilir konusunda birkaç madde listeledim.

* Kişisel olarak sizi ilgilendiren kelime veya kelime gruplarının nerelerde konuşulduğunu öğrenmek için. Bunlar kendi isminiz, projeniz veya firmanız olabilir.
* Haberdar olmak istediğiniz konularla ilgili gerçek zamanlı içeriğe ulaşmak isteyebilirsiniz. Güncel olarak takip ettiğiniz konu başlıkları, örneğin google alert ile şu an takip ettiğiniz konu başlıkları olabilir.
* Bu konuda yetkilisi olduğunuz firmanın hakkında konuşulan iyi veya kötü içeriği anında görüp, konulara müdahil olmak isteyebilirsiniz.
* Trend konuları buradan görebilirsiniz, son 1 saat içinde insanlar neler konuşuyor, gündem ne?
* Haber alma amaçlı olarak kullanılabilirsiniz. Haber sitesi veya televizyondan çoğu zaman daha çabuk güncelenir. Tabii ki her zaman bir yanılma payı vardır.

Gündem konuları ise tüm sosyal medya kullanıcılarının genel gündemi belirlemektedir. Kullanıcı sayısı ve içerik çok daha arttığı zaman kategori veya kişi grubu filtreleri arasından arama yapmak, daha doğrusu o konunun veya grubun gündemini takip etmek için de zamanla çeşitli araçlar oluşacaktır.

06 Nisan 2009

Çok Konuşmak, Az Yazmak, Gerçek Zamanlı Aramak


Twitter'ın geleceği hakkında bazı olası senaryolar öne sürülse de, twitter ve diğer micro-blogging servisleri trendleri değiştirebilecek ve taşları yerinden oynatacak bir kavramı ortaya çıkardı: Gerçek Zamanlı Arama (Real-Time Search)

İnsanlar gerçek hayatlarında daha çok konuşur, daha az yazar. Bunun hiç yazmayan veya yazıyla kendisini daha iyi ifade etiği için çok az konuşan örnekleri olsa da böyle bir genelleme yapabilirim sanırım. Bu konuşma eylemi de konuşulan kişilere göre daha özel veya an itibariyle daha gizli konular olabilir. Ama yazılanlar herkes tarafından okunduğu için daha resmi ve mümkün olduğunca daha özel konulardır. Bu durumda twitter'ı da konuşma ve yazma arası bir yerde konumlandırabiliriz.

Yakın zamandaki bir örnekten yola çıkarsam, bir gsm operatörünün genel müdür yarıdmcısının başka bir operatöre transfer haberi ilgili kişiler tarafından muhtemelen bir süredir bilinmekte ve "aramızda kalsın ama" ön kelimeleriyle konuşulmaktaydı. Bu süreç de resmi bir açıklama yapılana kadar devam eder. Ama bu haber ilk önce twitterda "dedikodu" olarak yayınlandı. Bu dedikodu kavramının anlamını, "çok gizli bir bilgi içermeyen ama usülen resmi açıklamaya kadar bilgilerin konuşulmaması" olarak daraltınca bu haber ilgi çekecek bir bilgi halini alıyor. Yine aynı şekilde konuşulabilecek kişi sayısı sınırlıyken bu dedikodu yazan kişinin takipçi sayısı kadar kişiye ulaşır.

Aynı şekilde uçak kazası, gmail'in servisindeki aksama, seçim sonuçları gibi haberler de en güncel şekilde buralardan konuşuldu. Bunu da şimdi yazarken farkettim, yazılmadı, "konuşuldu". Aslında anlatmak istediğim de buydu ama vurucu noktayı şimdi yazarken yakaladım :) Belki de micro-blogging yapanların blog yazılarındaki azalmanın sebebi de budur. Konuşma eyleminin yazma eyleminden daha fazla yapılması. Gelecek için düşünürsek bu denklem yazmanın azalacağı veya insanların gerçek hayatta daha az konuşacağı anlamına geliyor. Kağıt üstünde kötü. Bekleyip görelim.

16 Mart 2009

Friendvision

Geçen gün "friendfeed gittikçe televizyona benziyor" şeklinde bir cümle kurmuştum. Bu hissiyata neden kapıldım diye düşününce birkaç madde buldum.
İşte friendfeed ve televizyon arasındaki benzerlikler;

* İkisinde de son dakika haberleri önemlidir. Hemen kanal değişir, tüm kanallarda aynı şey konuşulmaya başlanır.
* Bir kısmını izleyip 1 saat sonra tekrar geri döndüğünde hala aynı şeyin tekrar edildiği tartışmalar ikisinde de vardır.
* Futbol konuşmaları ve buna bağlı klasik geyikler her kesimden izleyici ve katılımcı bulurken, siyaset konularına bazı durumlarda apolitik kalınabilir.
* Televizyondaki "Var mısın, yok musun" programı gibi, ffde de herkesin neden izlediğini bilmediği bazı içerikler vardır.
* Televizyondaki eski bölüm tekrarı, ffde eski bir içeriğin tekrar yayınlanmasına denk düşer ki, bunlarla sadece kaçıranlar ilgilenir.
* Uyku tutmayan gecelerde ikisi de uykuyu daha fazla kaçırır.
* İzlemek ve takip etmek isteğe bağlı olduğu halde bazen sevdiklerin yüzünden istemediğin içeriği izlemek zorunda kalırsın :)

13 Ocak 2009

Etohum Haftasonu Buluşması


etohum yıllık planı dahilindeki ilk büyük buluşmasını 31 Ocak'ta İTÜ Maçka İşletme Fakültesi'nde İşletme Mühendisliği Kulübü'nün katkılarıyla gerçekleştiriyor. Saat 11:00 ve 17:00 arasında gerçekleşecek buluşmada etohum'a başvuru yapan girişimciler arasından seçilen 15 proje sahibi açıklanacak. Ayrıca detayı daha sonradan açıklanacak bir panel de program dahilinde olacak. Etkinlik Temmuz ayından itibaren 2 haftada bir Perşembe günleri yapılan buluşmalardan sonra İstanbul için ilk haftasonu etkinliği. Çeşitli nedenlerden dolayı gelemeyenler için bu haftasonu toplantısı bir fırsat olacak diye düşünüyorum.

Etkinliğe katılmak isteyenler buradan kaydını yapabilir.

31 Ocak'ta görüşmek üzere :)

09 Ocak 2009

Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi

Sinemada film izlerken 3 önemli şey nedir. Birincisi gittiğin film iyi seçilmiş olacak , ikincisi vizyona girdiği dönemde gideceksin, üçüncüsü de tanıdığın insanlarla gideceksin. Warner Bros Türkiye yaklaşık 2 aydır blog yazarlarına özel ön gösterimler düzenliyor ve bu 3 kriteri sağlıyor. Şimdiye kadar 4 film organize edildi. "Mustafa", "Yalanlar Üstüne", "Bay Evet" ve son olarak dün "Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi". Özellikle son film hakkında birkaç cümle söylemek istiyorum. Film şimdiden bu yılın "en iyi film" Oscar'ı için en iddialı aday olarak gösteriliyor. Eğer oyunculuklar bu kadar iyi olmasaydı, film yönetmeni David Fincher olmasaydı bile ana hikaye nedeniyle izlenmesi gereken bir yapım.

Sinema ve tiyatro senaryoları için öykü bulma tekniklerinden birisi "... olursa ne olur" şeklinde sorular sormaktır. "Bir erkek, bir sabah kadın olarak uyanırsa ne olur?", "Dünyayı dev arılar istila ederse ne olur?" gibi öykülerle birçok film yapılmış. F. Scott Fitzgerald'ın 1921 yılında yazdığı kısa öyküsünden uyarlanan Benjamin Button'ın bu tuhaf hikayesi de "Bir bebek yaklaşık 80 yaşında doğup, giderek gençleşirse ne olur" sorusuyla başlar. Bir de 1. Dünya savaşı sırasında doğumundan hemen sonra babası tarafından bir eve bırakılırsa. Bir tarafta garip bir çocukluk, diğer tarafta da garip bir yaşlılık.

Film vizyona girmediği için film hakkında çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Sadece özellikle dramatik film kurgularında komedi unsurlarının serpiştirilme dengesi son derece önemlidir, bu yüzden David Fincher'ı tekrar tebrik etmek gerekiyor.

Warner Bros Türkiye'den Duygu Kutlu'ya bu periyodik buluşmalara davet ettiği ve arkadaşlarla bu güzel seyir zevklerini yaşattığı için tekrar teşekkür ediyorum.

Fim hakkında detaylı bilgi.

08 Ocak 2009

Gençliğe Hitabe


Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927

04 Ocak 2009

Normalize Tablodaki Değerleri Birleştirmek

Normalize tasarlanmış bir database'de çoklu seçim alanlarını tek bir alan olarak birleştirilmiş şekilde gösterme ihtiyacı olabilir. Örneğin kullanıcı tablosu var, kullanıcı için o alanın değer tanımlarının olduğu (propertyid,propertyName) şeklinde bir itmProperty tablosu var ve bir kullanıcı için n satır olmak üzere kullanıcıya ait property değerlerinin tutulduğu (userid,propertyid) şeklinde bir userProperty tablosu var. Bizim istediğimiz ise kullanıcıları listelediğimiz sorguda kullanıcıya ait property değerlerinin isimlerini virgülle ayrılmış şekilde tek bir alanda getirmek. Önce aşağıdaki kullanıcı tanımlı fonksiyonu oluşturmak gerekiyor.

CREATE FUNCTION [dbo].[fnGetPropertyList] (@userid bigint)
RETURNS VARCHAR(8000)
AS
BEGIN
DECLARE @propertyList VARCHAR(8000)
SET @propertyList = ''
DECLARE @rslt VARCHAR(8000)
SET @rslt=NULL
SELECT @propertyList = @propertyList + propertyName + ','
FROM itmProperty
WHERE propertyid in
(select propertyid from userProperty where userid=@userid)
ORDER BY propertyName

IF LEN(@propertyList)>0
SET @rslt= LEFT(@propertyList,(LEN(@propertyList) -1))
ELSE
SET @rslt= NULL

RETURN @rslt
END

Bu fonksiyonu sorgu içerisinde aşağıdaki şekilde kullanabiliriz.

Select *,
fnGetPropertyList(U.userid)
from tblUser U